İbrahim Çeşmecioğlu

Ufuk Bek ile okurlarıma gecikmiş teşekkür

Kışa ne bedenen ne ruhen hazır değilim hala. Önceden böyle hissetmişliğim yoktu. Bilâkis süt alıp sattığım o çok zorlu yıllarda bile, herhalde kışın işler daha iyi olduğundan mütevellit, bayılırdım birçoklarının ölgünlüğünden şikâyet ettiği bu mevsime! Mevsimsel geçişler vız gelir tırıs giderdi yoğun çalışma tempomuzun gürültülü ritmi içinde. Hatta kışın kendiyle birlikte getirdiği mahzunluğu, ağaçlardan gözyaşı gibi dökülen yapraklardaki melânkoliyide ne yalan söyleyeyim pek bir severdim. Acep bu bir araz mıdır ruhumda? Kim bilir? Öyle olsa bile durmaz gezer on yıllardır önümde ardımda!
Ancak Aralık ayının başından beri, soğuk ve içimdeki solgunlukla devam eden şikâyetlerime ayın ortasını bulduğumuz şu günlerde rehavet de eşlik etmeye başladı. Ataletten adalet umulur mu hiç! En korktuğum ruh haline doğru hızla yuvarlanıyorum galiba.
Şikâyetçiyim kendimden.. kişisel muhakememin huzurunda kayda geçsin!
04 Aralık'ta gerçekleştirdiğimiz imza ve söyleşi günüm için, değer verdiğiniz bu dostunuzun hatırına ve kitap aşkına bizlerle olan bütün kıymetli katılımcılara kışın rehavetiyle geciktirdiğim teşekkürümü, Ufuk ağabeyin çalışmalarım adına düşüncelerini belirttiği yazısıyla birleştirerek yazmak istedim.. Dedim ya, şikâyetçiyim kendimden ve davam temyiz yolu kapalı olmak üzere vicdani mahkememde sonuçlandı.
Karar: şahsıma ilgi sevgi gösterip dinlemeye uzaktan yakından gelen herkese on günlük gecikme için, ona katlanmış teşekkürlerimi cümlenize acilen bildirmem yönünde..
İyi ki diyorum... iyi ki göğsümün tam ortasında bir muhakeme salonu var ve kapısında “VİCDAN” yazıyor!
Çünkü insanın kişisel adaleti, yasalarla sağlanan adaletten daha önemli ve daha önce gelmeli değil mi?
Peki efendim, bendeniz de karara saygıyla uyarak şöyle diyorum: gerçekleşmesi şahsımı en mutlu eden hayalimdir diyeceğim söyleşide benimle birlikte olduğunuz ve kalbimin hizasında durduğunuz için sizlere minnettarım değerli dostlar. Ne mutlu bana ki, kendinizle birlikte içtenliğinizi de getirdiğiniz koskoca salonu baştan sona sımsıcak doldurduğunuzu görmek onurunu yaşadım. Var olun, her birinize ayrı ayrı sevgilerimle, şükranlarımla.
Ufuk ağabeyin yazısını ise bu sabah okudum. Kıymet verip kitaplarım hakkında yazması benim için pek tabii ki çok değerlidir. Ama inanın zatımdan övgüyle bahsettiği, elbette bunun bir karşılığı olması gerektiği için yazıyor değilim. Yazı insanlarının nasıl büyük sancılar çektiğini, yazmak ediminin ne büyük emekler gerektirdiğini iyi bilenlerdenim. Dünyayı değiştirme, geliştirme ve toplumsal dinamikleri harekete geçirme adına yazan insanların varlığı hayatidir memleketim için. Zira okumak ile yazmaktan daha çok yeryüzünü iyileştirme potansiyeli taşımıyor hiçbir şey! İşte bu sebeple Ufuk Bek ağabeyimin kendi yaptığı gibi, mutlaka iyi bir yazıyla taltif edilmeli diye düşünüyorum. Şu anda içinde bulunduğum yazma eyleminin ruhunu işte bu düşünceler oluşturuyor. Dilerim sizler de okutup bitirdiğinizde maksadına ulaşmış bir yazının keyfini yaşamış olursunuz.
Eğer bana deselerdi ki, “İbrahim bize kitaplarından bahsederek şöyle dört başı bir analiz yapar mısın” diye, emin olun Ufuk Bek ile benzer şeyler söyler ya da yazardım. “Nokta atışı isabet kaydetmek” diye sevdiğim... sevdiğim kadar da sık kullandığım bir cümle vardır. Böyle sık kullanmam eğer okurlarımı da sıkmayacaksa Ufuk ağabeyin kaleme aldığı yazı içinde tekrarlamak isterim. Gerçekten nokta atışı isabetli alıntılar yaparak kitaplarımı yorumlamış. Doğrusu hayretle hem dahi hayranlıkla okudum köşesini. Öyle ya, insan bir başkasının kalbinde tanırmış kendisini...
Bir kere her iki çalışmamda içerik olarak yekpare değiller. Konu ve yorum çeşitliliği bakımından incelemesi oldukça zor malzemelerden yapılmadır. Böyle olunca hem çok dikkatli okunmalı, hem de üzerine yazmak için çok emek verilmeliydi mutlaka. Alkışı hak eden de en çok burasıdır işte. En yüce değer... Emek!
Kıymetli ağabeyim hakkıyla emek verip, titizlikle dokumuş yazısını. Farklı farklı konularda oluşturulmuş metinlerin tek tek tartımını yaparak, edebi ederini belirlemiş. Yani efendim zordur böyle bir eleştiri metni oluşturmak. Ama kolay olanı herkes yapar değil mi? O da emek emek zor ama çok kıymetli olanı yapmayı seçmiş emin olun. Sadece tek bir yorumunda ona katılmadım diyebilirim. Bazı nesirleri şiir olarak değerlendirmiş. Ben kitaplarımdaki hiç bir metne şiir olarak bakmıyorum. Bilmem yeniden değerlendirip katılır mı ama benim tanımım bunların yakışıklı olsunlar diye “şiir giydirilmiş metinler” olduğu yönündedir. Şiirsel yazılar da denilebilir pekâla. Ama şüphe yok ki karar okuyanın olacak tabii olarak.
Sevgili ağabeyim önceden gazete de yazar mıydı bilmiyorum. Ben de sizler gibi yazılarını yakın zamanda Hürhaber'deki köşesinde okumaya başladım. Ama bu harika yorumlarıyla okurlarının kalbinde en ayrıcalıklı köşeye oturacağı çok açıktır. Kendisiyle şimdiye değin ne ticari ne de siyasi münasebetle bir alışverişim olmamıştır. Ancak çeşitli vesilelerle beşeri ilişkiler çerçevesinde bir araya gelmişmişizdir. Hal böyle olunca birbirimize karşılıklı olarak övgüler düzmemiz için çıkar temelli bir gerekçemiz de olamaz değil mi?
Ama söylemem gerekirse, ancak soylu insanlar dostlarının başarısıyla mutlu olurlar. Öyle ya, insan insandan, çiçek çiçekten çoğalır.
Dostluğun ve ağabeyliğin için bin teşekkür ile Ufuk Bek, ömrüne bereket..
LÜTFÜ ERTÜRK'E SELAM İLE
Her şeyi gümbür gümbür yazacağını sanırsın ya İbrahim efendi! İşte meydan, işte sana fırsat. Öyle kolay yazar olunmuyormuş değil mi!
Ah sevgili ağabeyim, yaparım demekle her şeyin kolayca hayata geçmeyeceğini tecrübenle bir kez daha gösterdin ya bana.. aşkolsun, aşkolsun sana! Sesin öyle güzel bir makamdan duyulur ki, bu nasıl bir ezgi ise hiç bir lisana tercüme edilmez ve hiç bir duygunun önünde asla eğilmez! Gözlerimi dolu dolu, boğazımı düğüm düğüm ettin de, şimdi söyle hele, bu garip derviş neylesin..
Demiştim ki kendi kendime:
en sevdiğin hayalini,
en çok sevdiklerinin ellerinde görmek,
gün gelecek,
en mutlu olduğun an olacaktır.
Ama ne bilirdim ki bu kadar büyük bir mutluluğun benim taşıyacağımdan daha büyük olduğunu.. İzahsız, lisansız ve limitsiz bir ezgi gibi tepeleme doldurdun yüreğimi bilesin Ama olsun.. sizden gelen ne ise gelsin içimizin başköşesinde kurulsun. Birde kardeşinden ağabeyine bin teşekkür, bin selam olsun.
Şükranlarım, içten sevgilerimle kıymetli ağabeyim.
“İbrahim Çeşmecioğlu, imza ve söyleşi gününde kitaplarını imzaladı ve bizlere çok lezzetli bir söyleşide bulundu. Yaşadığımız günleri ve yaşayacağımız günleri öylesine güzel betimlemiş öylesine güzel resmetmiş ki "işte, diyorum işte! Şimdi, şu an da o bitirici cümleyi söyleyecek ve kurtuluşu işaret edecek diyorum. Oysa, her satırda biraz daha alargaya taşıyor düşüncerimizi ve seni denizin ortasında seninle bırakıyor yargı da sensin karar da sensin. Yüreğine sağlık, yanacıklarından öperim...”

YORUM YAP