“Sevgi abla ne kadar renklisin… İnsan sana bakınca yoruluyor…” ya da “Bu renk, bu renk ile olmuş mu?” gibi… Sanki karşımda bir moda ikonu var…. Grace KELLY veya Coco CHANEL! Eleştiriler gırla… Üç kere bunun karakterim olduğunu söyledim, kırmadım, üzmedim sonuçta karşımdaki genç bir birey… Ama baktım biz hep karşılaştığımızda aynı cümleye takılıp kalan bir arkadaşa sahibim… Bu arada söylediği sözlere cevap vermediğim için de düşünüyorum, bir taraftan zihin bu boş dururu mu işliyor… Ve dördüncü defa karşılaştığımızda yine “Ay sevgi abla şu rengârenklikten bir kutulamadın” deyince.
Ben de ‘Kusura bakma ama ben de seni gördüğümde eşini kaybetmiş, her gün düzenli olarak onun mezarının başına giden yaşlı, biçare bir eş görüyorum' demiştim…
‘Benim ile iletişim kurmak için her gördüğünde aynı sözcüklere ihtiyacın olmamalı, “özledim” de “ihtiyacım var” de, “sarılmak istiyorum” de, “nefret ediyorum” de ama iletişim kurmak benim bedenimi kaplayan rengarenk kumaşlar ile ilgili olmamalı' dedim.
Şimdi “Neden bunları anlatmaya ihtiyaç duydun?” diyenleriniz olabilir… “Buradan nereye, hangi konuyu bağlayacaksın?” diyenler olabilir... Bir süre önce Boğluca Deresinin her iki yakasında yer alan binalar boyanmaya başlandı… İlk çıkan sesler “Sulukule'ye döndü…”, “Bu renkleri çok mu aradılar?”... Beğenmemezlikler, fikir sahibini merak edenler… Bir süre sonra bu sesler duyulmaz oldu, zamanla alıştık ve hep böyleymiş gibi geldi yaşayanlara...
Binalar boyanırken kendi yaşadıklarım ve buna bağlı olarak o siyah beyaz düşüncedeki insanlar geldi aklıma…
Ve geçen gün şu cümleyi kurarken buldum kendimi; ‘Umarım sadece kentin BEDEN DUVARLARI RENKLENMEZ… KENTTE YAŞAYAN BİZ İNSANLARIN ZİHİNLERİ DE RENKLENİR…”