Aşağı baktım hastalık, yukarı baktım başını alıp giden hayat pahalılığı…
İlçe siyasetimizin sürükleyici gücü Başkan Volkan Yılmaz, izolasyona girdiği için siyaset sahnesi de süt liman. Allah'tan huzurdan çekilmeden İBB'de birkaç haber bombasının pimini çekti de iki gündür onlarla idare ediyoruz.
Salgında bulaşı zirvesini yaşarken, hayat pahalılığı adeta çığırından çıktı.
Temel yaşam alanlarında, sağlık ve ekonomide durumumuz bu denli kötüyken, hiçbir konuda doğru dürüst bir ilerleme, kimsenin kendini gerektiği gibi ifade etme şansı ne yazık ki kalmıyor. İletişimdeki bozukluk, ilişkilere oradan da hayatta tutunduğumuz ne varsa hasar vere vere gidiyor.
Hani deprem söz konusu olduğunda başka her şeyi rafa kaldırıyorduk ya etkisi geçene kadar. Bu aralar yaşadığımız da içsel bir zelzele olarak tarif edilebilir. Şiddeti arttıkça ve süresi uzadıkça hasar da kaçınılmaz olarak çoğalıyor.
Modern hayatın etkisinde kurulan ışıltılı yaşam hayallerimizi, söndürmek zorunda kaldığımız ışıklar altında terk ederken, herkese ayaklarının üzerine sağlam basacak irade, sabır ve güç diliyorum.
Ve lütfen siyasetçiler durumumuzun ne denli kötü olduğunu anlatma yarışından bir an önce vazgeçsinler. Çünkü emin olsunlar ki onların anlattığı şeyi büyük bir çoğunluk dibine kadar yaşıyor. İnsanlara hissettiklerinin ötesinde bir şey öğretme şansınız yok. Ama olumsuz gidişatı düzelteceğinize dair aşılanacak umuda her insan kadar dalında titreyen yaprakların bile ihtiyacı var. “İnsanın içinde en son ölen şey umut” derler… Ne kadar doğru söylemişler.
Geçen sevdiğim bir büyüğümle uzun bir aradan sonra görüşme şansımız oldu. “Silivri dışında İstanbul ve Türkiye genelinde her şey kötü gidiyor” dedi bulunduğu bir kaç değerlendirmelerin özetinde. İnsanların bakış açısı ve bizzat tecrübe ettiklerine göre her olay ve gidişata dair yorumlar farklılık arz edebilir tabi. Ama şöyle de bir gerçeğimiz var Silivri'yi ne İstanbul ne de Türkiye'nin dışında tutma şansımız, ayrı değerlendirme imkanımız yok. İstanbul ve Türkiye'de işler iyi olmadıkça Silivri'nin etkilenmeme şansı bulunmuyor.
Sırtlamak zorunda kaldığımız olumsuzlukları ya birlik olup aşacağız ya da bu güçlük içinde birbirimizi hırpalayarak kaybımızı arttıracağız.
“Benden değilsen kötü ya da yok ol” mantığını ışık hızıyla terk edip, “İyi olalım da benden olsan da o olmasan da” yaklaşımına evrilmekten başka kurtuluş yolumuz yok.
Hepimizin içinde bulunduğu gemi su alırken, güven içinde limana erişmek hiç kimse için mümkün değil. Başka gemiye geçme şansı olanlar bu hakkını çoktan kullandı.
SU FELSEFESİ
“Suyun doğası bir felsefe anlatır. Mesela dağdan akan suyu düşünün. En az direnç gösteren yolu seçer akmak için. Yani önüne bir kaya çıkacak olursa onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya. Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler: “Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. O zaman ne yapar, birikip üstünden aşar. Yok, eğer bu da olmuyorsa sabırla kayayı damla damla delmeye başlar. Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler. Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir. “Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir” der Şems-i Tebrizi. Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder. Su hep akar. Bilir ki aktıkça temizlenir. Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar. Üzerine pislik birikir ve Sufiler bu yüzden derler ki: “Sen su gibi ak. Her daim yenilen. Her gün yenilen. İki günün aynı olmasın. Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren.”
Mesela su değişimden hiç korkmaz. Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar. Su değişimi ne güzel de anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne yağmur olup iner yine yere.
Ayrıca su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası hiç değişmez. Her yere her şeye uyum sağlar. Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır. Uyum sağlayanlar esnektir çünkü. Değişime direnenlerse katı. Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz. O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Aynı zamanda akışa teslim olur. Teslimiyet içindedir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar. Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu. Su berraktır, şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır. Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır. İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine “Su gibi ol Azizim” der.”