Ali Gülcü

Utanacaksın...


OKULLAR açıldıktan sonra ortalık tenhalaşıp, insanların azaldığı, sincapların ve cümle börtü böceğin çoğaldığı dönemde, Maris’e, Kayıp Cennet’e gidip çam ağaçlarının kuytusuna çadır kurayım diyorum…
Öyle, kendi kendime…
Sabah kahvaltısını, maviliğe en yakın, böğrü yosunlu kayanın üzerinde yapmak lazım…
Ekmeği denizin öyle bir yerine atacaksın ki; dişsiz kefal, arsız martıdan önce kapacak…
Gündüz uykusunun dibine vuracaksın…
Hava kararırken oltaları atacaksın denize…
Kısmetinde ne varsa artık.
Yanında cazırdayan pilli bir el radyosu olacak… Dünya ile tek bağlantın o.
Koru kozalaktan ateşin üzerinde pişireceksin balıkları…
Dumanı ve kokuyu içine çekeceksin, öksürene ve gözlerin yanana kadar…
Ağır mehtapta Âdem Baba kıyafetini çekip atacaksın kendini laciverdin koynuna…
Önce dişlerin birbirine vuracak, ardından alışacaksın…
Gözlerin gökyüzünde, sırt üstü uzanacaksın deryaya.
Zaman duracak, akrep yelkovana küsecek.
Bir süre sonra gerçeklikten uzaklaşıp, rüyada sanacaksın kendini, ta ki başın tahta iskelenin çürümüş bacağına çarpana kadar.
Güleceksin sebebini bilmeden.
Rüzgâr, delikanlı zamanlarında yazdığın bir şiiri mırıldanacak kulağına… Utanacaksın!

YORUM YAP