SİLİVRİ Belediye Başkanı Özcan Işıklar, AK Parti Silivri
İlçe Başkanı Metin Karakaş'ın "Yönetim zafiyetinden sonra şimdi de karakter
zafiyeti ortaya çıktı” sözlerine düzenlediği basın toplantısında cevap verdi.
Karakter zafiyetinin sadece karakteri olanlarda olacağına vurgu yapan Işıklar,
Karakaş'ın "Belediyenin telefonları kesildi, mazot alacak paraları yok”
açıklamalarına da "Çok utanmazca bir şey. İçine binmek istediğin gemiyi
batırmaya çalışıyorsun. Bir açıklama yaparken, en az benim kadar o belediyenin
onurunu ve şerefini korumak senin de görevin. İlçe Başkanı'ndan önce o
belediyenin meclis üyesisin. Bunları söylemek hem suç, hem de bir etik değer
eksikliğidir” dedi.
IŞIKLAR: SEVİYEYİ DÜŞÜRMEK İSTEMİYORUM
Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, AK Parti Silivri
İlçe Başkanı Metin Karakaş'ın basında yer alan açıklamalarını değerlendirdiği
bölümde şöyle konuştu: "Seviye düşürmek istemiyorum. 18 yıldır Silivrililerin
siyaseten önündeyim. Ve bu süreçte böyle bir üslup kullanmadım kimseye. Bu tarz
tanımlamalar ve betimlemelerde bulunmadım. Geçmişimizden bugüne kadar
veremeyeceğimiz hesabımız olmadı. İfadelerimizle de kimsenin yüzünü
kızartmadık. Bu üslubun bizim tarzımız olmadığını, seviyeyi her zaman korumamız
gerektiğini yıllardır telkin ediyoruz. Eleştirilerimizi yaparken dahi el
sıkışacak kadar bir mesafe bırakmaya gayret ediyoruz. İnsanlığımızı,
değerlerimizi, şeref ve onurumuzu terk etmeden süreçleri kişiselleştirmemek
için uğraş verdik. Bu hassasiyeti sadece birlikte siyaset yaptığımız insanlar
için değil parti dışındakiler için de gözettik. Her türlü iteleme ve ötelemeye
maruz da kalsak, kendi ilkelerimiz ve değer gördüklerimizi korumak için uğraş
verdik.
"SİLİVRİ'NİN EKMEĞİNİ YİYİP SUYUNU İÇEN İNSAN EVLADINA BU
EDEPSİZ KIYASLAMALAR YAKIŞIR MI ?”
Geçtiğimi günlerde basında yer alan seviyesi düşük
açıklamalardan da görüldüğü gibi, artık konu kişiselleştirilmekte. Bunun
üzerinden nemalanmaya çalışmanın savunulur tarafı da yok. Size bir alıntı
okumak istiyorum aynı zamanda anlattıklarıma cevabımdır: "Ayıp değil mi?
Çaresizce, zavallıca, düpedüz yalanlarla lekelemek, küçük düşürmek, küçümsemek
için laf yarıştırıyorsun. Bu Silivri'nin ekmeğini yiyip suyunu içen bir insan
evladına bu edepsiz kıyaslamalar yakışır mı? Namus, ahlak, erdem, akıl, izan
taşıyan, her insan evladını utançtan başını yere eğdirecek kadar vefasız, şükürsüz,
saygısız, utanç verici konuşmalar yapıyorsun. Bunu söyleyenin cevapsız çapsız,
çupsuz, hayasız her türlü melaneti siyasi kirliliği taşıyor hissi vereceğini
düşünmüyor musun?”
Bu ifadelerin aynısını tekrarlıyorum kendisine. Karakaş'ın yaptığı açıklamalar ancak onu küçültür.
Karakter zafiyeti, karakteri olanda olur. Olmayan şeyde zafiyet olur mu? Bunu
söyleyerek bu hissi uyandıracağını düşünmüyor musun? Onurla, izanla, akılla, hayalle, vefayla, bir
şükürle bu Silivri'de yaşayan insanla yüz yüze bakacağını, çevresiyle, eşiyle
dostuyla, ailesiyle yan yana geleceğini düşünemiyor musun? Düşünemeyen bu
elekten elenecek. Hani o ince elekler vardır ya. Üzerine koyarsınız, çapı
tutmayan aşağıya düşer. Bu da böyle bir şey.
"KONUYA BU KADAR KÖTÜ NİYETLİ BAKAR BİR İNSAN”
Kültür Merkezi'yle ilgili bir tartışma yaşandı. Bir insan
bir konuya bu kadar kötü niyetli bakamaz. Meclis salonunda konuşuyoruz, "Projede
rant yok” diyor. Hepiniz dinliyorsunuz orada. Kendisi de bunu ifade ediyor.
Adam 13 kat istiyor sonra indi 9'a, 7'ye. Vermiyoruz. Hiçbir kötü niyet taşımıyorsunuz.
Geliyor "Geçen sefer de aynı sorun yaşandı” diyor. Öztekler'le de aynı sorun
yaşandı ama 20 kat da rezidans imar hakkı verildi! Rant verilmiş ve
karşılığında bir şey alınması beklentisine girilmiş bir durum söz konusuydu.
Burada verilen bir şey olmadığı gibi, aksine biz ne alırız diye düşünmüşüz. Ya
çıkarsa diye! Rant kaybı, telafisi mümkün olmayan bir şey yok.
"BÖYLE BİR ŞÜKÜRSÜZLÜK, VEFASIZLIK OLUR MU YAŞADIĞIN YERE?”
Mehmet Balcı'nın 17 dönüm üniversite alanı üç defa meclise
geldi (Nisan-Mayıs-Haziran), biz Gümüşyaka'nın üniversite alanını 2 senedir
getiremedik. Utanmıyor musun şimdi? Bunu nasıl izah edeceksin? Kardeşim bu
memleketin suyunu içmiş, havasını almışsın, seni bir yere getirmiş. "Sokağında
simit satıyordum” diye anlatıyorsun bak bugün nereye geldin, ne güzel bir
başarı. Utanmıyor musun, 17 dönüm üç defa meclise geliyor, 80 dönüm
Gümüşyaka'yı neden getirmiyorsun meclise? Geçirsene bunu da meclisten. Bizi
buna neden mahkum ediyorsun. Buraya üniversite yapılsan 2-3 bin öğrenci gelse
dalga dalga bu aydınlık bölgemize yayılsa… Bundan ne kaybedeceksin? Benim
dönemimde yapılmış olmasının ne önemi var, sen yaptır resmini astırayım oraya… Böyle
bir şükürsüzlük, vefasızlık olur mu yaşadığın yere? Üç defa meclise getiren,
tadilat yaptıran o sonra çıkıp ortaya "Burada rant mı var?” diye soran o. Pes
doğrusu! Bir aynaya bak. Yansıyan senin görüntün.
"ADAMA KIRBAÇ CEZASI MI VERECEĞİZ?”
Adam gelmiş ve bunu yapmak istediğini söylüyor. Hiçbir baskı
altında değiliz, rantını vermemişiz. En son protokol gelmiş imzalamışız.
Sonrası zaten bilinen süreç. Adam ekonomik dara düştüğünü söyleyip yapmadığında
bunun bir yaptırımı yok. Kanun ortada. Öztek'ler de aynısını yaptı. Ama orada
verilmiş bir rant vardı. Kültür Merkezini yapmayınca biz de rantı geri aldık. Ne
rant vermişiz ne de başka bir şey; yapmadığı için adama kırbaç cezası da
verecek değiliz.
"KÜLTÜR MERKEZİ'Nİ YAPMAK İÇİN KİMSENİN SADAKASINA İHTİYACIMIZ
YOK”
İki sene bekledik. Halkın parası kasadan çıkmasın istedik.
Dışarıdan bulacağımız kaynaklarla bu imalatı yaptırmanın yollarını aradık. Birine
rant sağlamadan da kim gelir oraya yatırım yapar. ‘Bunu verdi, bunu yaptı'
örneğinden kurtarmak için kendimiz yapacağız. Mehmet Balcı'ya ‘Senden bir şey
istemiyoruz, bir talebimiz de yok, sana da bir şey vermedik. Yapacak olsaydın
yapardın' dedik. Biz işimize bakacağız. Silivri Kültür Merkezi'nin kimsenin lütfuna,
inayetine ya da sadakasına ihtiyacı yok. Silivri kendi kültür merkezini kendi
birikimiyle yapacak güçtedir.
"PARA BULUNUR BU MEMLEKETTE”
Parayı nereden bulacağımızı soruyor. Buluruz. Projen,
fikrin, hayalin olur, bir de o parayı çarçur edip başka amaçlara, başka yerlere
ve başka kişilere tahvil etmezsen para bulunur bu memlekette.
"UTANMAZCA AÇIKLAMALAR YAPIYOR”
İkinci bir konuyu daha açmak istiyorum. O da çok utanmazca
bir şey. İçinde bulunduğu, çalıştığı kurumun telefonlarının kesik olduğunu ve
mazot alamaz durumda olduğunu söylemiş. Doğru! Dediği oldu. Ama bundan 3,5 yıl
önce oldu. Belediyeyi teslim aldığımızın 2. gününde yaşandı o olaylar. Adam
daha ikinci gün 400 bin TL'lik alacağı için hacze geldiğini söyledi. Salon
insan dolu, daha hesaplara bakamamışım. Gelenlerden biri de İBB'nin
şirketlerindendi. Ben bunları yaşadım.
Sel oldu, araçları dışarı çıkartacağız mazot yok. 2009'da
yaşadık bunları rica minnetle mazot alıp insanları selden kurtarmak için
çalıştık. Ama 3,5 senedir ne telefonumuz kesildi ne de mazot alamayacak duruma
düştük.
"İÇİNE BİNMEK İSTEDİĞİN GEMİYİ BATIRMAYA ÇALIŞIYORSUN”
Çarşı esnafı da sanayi esnafı da orada. Personelimiz burada.
Bir ikramiyeleri var içeride o kadar. O da takip eden aydan alamadığı. Ödenebilir
bir borç durumumuz var. Kapıda bekleyen icra arabaları yok. Olmayan bir şeyi
var gibi göstermek ne işine yarayacak? İçine binmek istediğin gemiyi batırmaya
çalışıyorsun. Bu ahlakla, akılla izah edilebilir mi? Bir açıklama yaparken, en
az benim kadar o belediyenin onurunu ve şerefini korumak senin de görevin. İlçe
başkanından önce o belediyenin meclis üyesisin. Bunları söylemesi hem suç, hem
de bir etik değer eksikliği. Telefonlarımız kesilirse de bunu utanmadan da
söylerim, saklayacak durumum yok. İnsan öyle bir acze de düşebilir. Kaldı ki
Türkiye'yi o noktaya düşürecekler. İran, Süriye derken Kerbelaya döndük! Hayat
belirtisi kalmadı, dalga dalga oradaki fakirlik bizi de vuracak. Türkiye'yi o
noktaya getirecekler ama Silivri Belediyesi o noktada değil. Getirmek için
uğraşıyorlar o ayrı konu. Bu ifadeler suç ve etik değer yoksunluğunu ortaya
koyuyor.
"TERMOMETREYİ ELİNE VERECEĞİM!”
Asfaltlarla ilgili de arkadaş yol fobisine takıldı. Taşları
sökecekmiş. Yerine otoban asfaltı yapacakmış. Bir termometre vereceğim eline,
Ziraat Bankası'nın orada hem taşı hem asfaltı ölçtüreceğim. Bir baksın bakalım
yaz ayında ikisi arasındaki sıcaklık farkına. Dünyada bir bakın bakalım,
şehirlerin içinde asfalt var mı? Neden? Bizden daha mı geri zekalılar? Şehir
kültürünü bizden daha mı az yaşamışlar? Şehir içinde iki arasında en az 5-8
derece fark eder.
"MECLİS ÜYELİĞİNİ NASIL KORUYACAĞINI DÜŞÜNSÜN”
Bir de arabaların amortisörlerinin bozulacağından söz
ediyor. Şehir içinde 100-120'ye gidiyorsa o araba amortisörü de bozulsun,
motoru da düşsün. O taşlar doğal bir hız kesicidir, doğaldır, dekoratiftir,
ucuzdur. Eğer birisi o yoların içinde aşırı süratle gidecekse, sanayiden
çıkamasın. Hiç önemli değil. Karakaş asfaltları sökecek durma hiç gelemeyecek, meclis
üyeliğini nasıl koruyacağını düşünsün.
"BU KENTTE İNSANİ DEĞERLERİN KARŞILIĞI VAR”
Yok efendim anket yaptırmışım, doğru netice değilmiş. Kimi
kandıracağım da elime ne geçecek? Sürekli anketler yapılır. Bu bir hizmet
ölçümüdür. Nerelerde eksik olduğumuzu görürüz.
Sonuç 42'ye 51 çıkmış. Neydi CHP'nin 2011'deki oranı 40.2. Şimdi ne
çıkmış? Yüzde 42. Bu sandıktan çıkan oy, anket değil. Biz kaçla almışız? Yüzde
49. Şimdi ne çıkmış? Yüzde 51. Sonuçlar yerinde duruyor. Şimdi bu çıkan sonuç
hayal mi? İlk sene yaptırdığım yüzde 38'di. Onu da açıkladım. CHP,
Ekim-Kasım-Aralık da üç anket yaptıracak. Yılbaşında da önümüze koyacak. Ben
onu da açıklayacağım. Onu da maniple etme şansım yok herhalde! AKP de
yaptırıyor anket. Onlar niye açıklamıyorlar? Seçimlere ilk girdiğimizde,
2009'da benim oyum yüzde 28'di, yüzde 50'ye çıktı. Kimin ne alacağını
biliyoruz. İnsani değerleri ortay koyarsanız, bu kentte bunun karşılığı var. Eksiklerimiz
olabilir. Ama bir inat ve ideal anlayışı var sosyal projelerimizde. Silivri'yi
iyi bir geleceğe taşımak için uğraş veriyoruz. Sürtünmeler, çekişmeler olabilir
ama bunu kişiselleştirerek kentin hizmet almasını engellemeye kalkarsanız bu hizmet
anlayışını kimse yaşatmaz. Biz de yaşatmayacağız bunu herkes görecek.
"BAĞIŞLAMAK ERDEMDİR”
Ortaya bir mail trafiği çıkmış. Bir şey yazmışım, karşılığı
gelmiş. Yok efendim para yağdırmışız. Söz konusu gazeteci de burada,
sorabilirsiniz. Kendisi 1 Ocak'ta bana bir mesaj yazdı. Kırgın, kızgın ve üzgün
olmama rağmen, çok da başını, gözünü kırmaya niyetleniyordum. Duygusal da bir
mesaj yazmış insanız, duygulanıyoruz demirden değiliz. Ben de kendisine
‘Silahla yaptıramayacağını bu sözle yaptırırsın' dedim. ‘Sen benim büyüğümsün,
hatam var, kusura bakma, özür dilerim' diyen bir mesaja siz ne dersiniz? Ve o
mesaja da ilave olarak ‘paraya boğarım' mesajı çıkıyor. ‘Benden sana zarar
gelmez. Sen alnının akıyla, izah edebileceğin işler yaptığın sürece, benim sana
görülmeyen çevremdeki eşimle dostumla ne gibi kapılar açılacağını göreceksin,
sen bile şaşırırsın' dedim. Hakkı olmayan hiçbir şeyi de vermedim. Karşındakini
bağışlamak erdemdir. Bu büyüklüğü herkes gösteremez.
"KİRALIK ADAM TUTUP, CANINA KASTEDİYORSUN!”
Sen ne yaptın? Kiralık adam tutuyorsun. 20 bin euro'dan 20
bin dolara düşüyorsun. Sonra aradaki kur farkından adam peşine düşüyor.
Geliyorsun, canına kastediyorsun. Yeni bir durum daha var. Bir arkadaşımızın
peşine de yeni bir adam takmış. Ne yapacak? Canıyla korkutacak. Can
güvenliğinin üzerine gidecek ve canına kastedeceksin. İşte, ikimizin arasındaki
zihniyet farkı bu. Ve bunu yapmaya çalıştığı mahkemeyle de sabit. Mecliste de
söyledim sizinki maliyetli, benim ki maliyetsiz çözüm. Ne o benim üzerimde
baskı kurabilir ne de ben onun üzerinde. Benim kaldı ki böyle bir derdim de
yok. Bir insana bir şeyi izah edersiniz hala yazmaya devam ederse toplum bir
ona bir de size bakıp karar verir. Hala anlaşılamadıysanız sizin çekip gitmeniz
lazım zaten.
Kimseyle bir derdim yok. Herkes işini yapacak. Eskinin bir
hukuku olabilir. Benim yaptığım insanları olduğu gibi görmek yerine, olmasını
istediğim gibi görüp değer vermek. Bunun zafiyetle falan alakası yok. Hoşgörüyü,
demokrasiyi zafiyet gibi görüyor ama değil bu bir insanlık anlayışı. Onu görmek
istediğiniz gibi davranmayan kişi kaybeder. Benim yapmak istediğim buydu bir
örnek olsun. Çok kırıldım, çok kızdım, kinlendim de duygusal davranıyorsunuz
insansınız sonuçta… Kamusal bir gücü kullanırken, vicdanınızla baş başa
kaldığınızda kişisel davranamayacağınıza karar veriyorsunuz.
Ben 20 bin dolara adam tutup ‘Git şunu vur' diyemem.
Bu nedenle ben bu tartışmaları ahlaki ve insani bulmuyorum.
Bundan sonra herkese hak ettiği gibi davranmak gerektiğini düşünüyorum. Olduğu
gibi değil de olmasını istediğim gibi davranma konusunda bazılarının bunu hak
etmediğini de gördüm, yaşadım. Öğrenmenin sonu yok. Yine de umudumu koruyorum,
seviyeyi koruma konusunda özenimi göstermeye devam edeceğim. İnsani değerlerden
uzak bu çekişmeden Silivri'nin bir şeyler kaybetmesine gönlüm razı olamaz. Buna
karşı duracağız, tavrımızı koyacağız.
"KARANLIKLAR PRENSİ”
Ben yarasa gibi gece sokağa çıkıp gündüz görünmeyen biri
değilim. Arkadaş ‘karanlıkların prensi'! Koruma polisim de yok benim. Resmi
olarak polis koruması olduğunu biliyor musunuz? Ben günün 24 saati dışarı
çıkıyorum. Hem de yalnız. Emniyetin iki defa teklif etmesine karşın kabul
etmedim. Beni vurmak isteyen gelir istediği yerde yapar. Belediye Başkanlık
makamının iki yanında kurşun geçirmez iki siluet vardı. Ne olacak? Adam bir snayper
bulacak, uzun namluluyla beni vuracak! Ben onu niye zahmete sokayım. Gelsin
beni sahilde vursun. Siyah cam kaplı arabalar, polis korumaları… Kimin dost
olamadığı açık ortada. Yaşadığın ve yönettiğin yerde böyle koruma polisiyle
gezmeyeceksin. Bırak devletin polisini
de ihtiyacı olan insanların güvenliğini sağlasın. Devletin resmi polisiyle hava
atmakla olmaz bu işler.
"LOGOYA RESMİMİ KOYACAKMIŞ!”
Logoya kendi resmimi koyacakmışım. Arkadaş bir de bunlardan
bahsetmiş açıklamalarında. Bir kere Kent Konseyi bu teklifle geldi. Biz bir
film de yaptık. İlk defa Kent Konseyi'nin platformlarda gösterecek bir şeyi
oldu.
Kent Konseyi bir proje yarışması yapacak logo üzerine. Herkes
yapabilir bunu. Herkes bir çalışma yapıp sunabilir. Sizler de buna dahilsiniz.
Öneriler çıksın ortaya, ona göre değerlendirelim. Hiç biri olmazsa, eskisi
istenirse onunla yola devam edelim. Benim de tek bir oyum var zaten.
Tartışalım, çok seslilikle ortak payda da karar verelim. Ne olur bundan? Bir
dayatma söz konusu değil. Bu kentin çok sesliliği, renkliliği, kültürel mozak
dokusunun çağdaş bir şekilde yorumlanmasından kim rahatsız olur? Yönetişim
anlayışı, karşılıklılık içerisinde masaya vurulan anlayışla değil, tartışma
kültürü içerisinde yeni bir logo yaratılmasından kim zarar görür ki böyle
küçümseyerek aşağılıyor. Acaba ona mı zararı var? Kap içinde ne varsa dışarıya
onu sızdırır.
"KİMSEYİ İTİBARSIZLAŞTIRIP RANT ELDE ETMEYİ DÜŞÜNMEM”
Ben bir anımı sizlerle paylaşarak sözlerimi bitirmek
istiyorum. Seçim dönemi Adliyedeyiz, ziyaretler yapıyoruz. Namık Öndeş ile
karşılaştık. "Başkanım, bir şey duydum çök üzüldüm. Karasuların bağış makbuzunu
minibüsün üzerine yapıştırıp gezdirecekmişsin” dedi. Ben de ona ‘Bak, 60 gün
ağzımdan her hangi bir yerde Namık lafını duyarsan gel insanların içinde yüzüme
tükür' dedim. Hüseyin'in adını almadım, seninkini neden alayım? Böyle bir
karaktersizlik olur mu? Onu itibarsızlaştırıp, bundan nemalanarak, rant mı elde
edeceğim? 60 gün adını anmadım ve hala da ben ona böyle bir şeyi yakıştıramam.
65 gün yerel gazete okumadım ki duygusallaşıp bir şey
söylemeyeyim diye. Hepsini seçimlerden sonra okudum. Bizim o dönem
yapmadığımızı Metin Karakaş şimdi bizim arkadaşlarımıza yapmaya çalışıyor.
Oysaki yapsam o dönem ben yapardım. Savaştaki gibi seçim zamanı ve seçimde her
şey mubahtır anlayışı vardır ya… İnsanın onuruna zarar vererek siyaset
yapılmaz. Her şey bu kente bir şey yapmak ister ama bizim vaat ettiğimizin
dışında hiçbir kişisel ikbal beklentimiz yok. Ama ben halkımızın bu kadar
insanın emeği, çabasını takdir edeceğine inanıyorum. Tüm imkansızlıklar ve kıt
kaynaklara rağmen bu kente hizmet etmenin ötesinde bir gayemiz yok.
Bulunduğumuz yer ağlama değil çözüm yeri bunun da farkındayız buna göre
davranıyoruz. ”
(*şükürsüz- iyiliğe iyilikle cevap vermeyen)
Tolga EMEK