Aslında bugün size anlatacak o kadar çok şey biriktirdim ki dün… Hepsini dolu dolu yaşayınca size yazmaya zamanım kalmadı… Şu anda içeride gazeteyi bitirmek için benim köşe yazımı vermemi bekleyen beş kişi, devamında baskıya girecek ustamız var… Ve başkalarını bekletme, erteleme stresi altında;
Ne Habibe ve Seyfi Atun'un 70 yıla dayanan bağlılık, sevgi, saygı, aşk'ını ya da adına ne derseniz deyin, hatta saydığım tüm kelimeleri kullanın tarifi eksik kalacak mucizeyi…
Ne 10 Kasım töreninde hissettiğim muazzam etkiyi…
Ne bir gün bile okula gitmemesine karşın, 67 yılını dolu dolu üretimle geçiren Perihan Çelik'in insanı darmadağın eden hikayesini…
Ne de “Yüksek bir dağ tırmanırken gözünüze ilişen kartala çığ altında kalmak tehlikesiyle selam çığlığı atmak gibi hissettiriyor” dediğim bürokratımızla yakın temas sonrası düşüncelerimi rahat aktaramam…
Bazı şeyleri çok yoğun yaşamak, anlatmak, aktarmak enerjinizi sıfırlıyor… İzin verin şarj olayım her bir konu hakkında hissettiklerimi sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyorum…
UYANMAK
UyAN'mak, bir papatya çiçeğinin hoyrat parmaklar tarafından tek tek kopartılıp, sevip sevmediğini sorgulamak gibidir. İçine girdiğin farkındalık hali sende her türlü hezeyanı yaratır. Sorgularsın, ait olduğun yeri kanıksarsın, insanlar yabancı gelir ve ne dediklerini anlayamazsın. Büyüdüğünü sanırsın, oysa öyle bir dünyaya gözlerini açmışsındır ki, zerre bile olmadığını anlarsın. Kendini sorgularsın, yargılarsın, suçlarsın, affedersin, ceza verirsin, dönüp aynaya bakmazsın çünkü görmek istemezsin. Uyanış başladığında ilk kendini görürsün ve hesap seninledir, sende olanadır. Durmak istersin, lakin zaman mefhumu ortadan kalmıştır, gitmek ile kalmak aynı ağırlığı taşır zihninde. Bütün terimler ruhunun bedene satılmışlığının acısını taşır. Zihnin fahişesi olup çıkar, yol bulmaya çalışan ruh parçan. Uyanır ve görürsün, içinde ikiliğe ve çokluğa açılan kapıları. Sadece oradan çıkmak istersin, oysa artık çıkmakta girmekte bir olur anlarsın… Bir kere uyanmaya gör, uykunun cennetini, uyanışın cehennemini yaşatırsın kendine. Fark etmekle başlarmış imtihan ve bilmediğin müddetçe çocukmuşsun ömründe anlarsın… Durup durup düşünürsün, kime uyandığını, bilmekten bulmaya başlamıştır yolculuk ve bilmeye başladıklarınla bulmaya başlıyorsun sana ait cevapları.
Bir ruh parçasının çırılçıplak hali ile baş başa kalırsın, onun sen olduğunu inkar ederek onunla yola çıkmayı reddederek, artık çok geçtir, uyanan zamAN seni kendi içinde hallaç pamuğu gibi savurmaya başlamıştır. Uyanmanın, güzelliğini görene dek acı çekmeye devam edersin ve bir yüreğin olduğunu fark edersin, atmayan sevinçlerinin coşkusunda…
Anlarsın.
Uyanmak, kimliksiz kalmaktır, kendini görmektir, ruhunu duyumsamaktır, sökülüp atılan her bir yaprağın ve kalan her bir parçanın sen olduğunu bilmektir.
Uyanmak, cehennemdir, acıtmaktır bütün bilgileri ve bilgisizliği cennete çevirmektir. Farkında olunmayan mutluluktur uyanmak ve diyetini ödemektir yastığa teslim edilen ömürlerin…
Uyanınca görürsün ki ruhun tanrı ile berdelidir bedenin, sen ona aşkını verirsin, o sana bedenini. O senin aşkın ile yanar sen onun verdiği bedende onu ararsın. Anlarsın ki bütün bu hikaye tek bir şey içinmiş, Kendin(i) Bul…
Gülmek zul gelir, olan her ne ise kendineymiş.
Uyanmak, doğmak, ölmek, bilmek, bulmak, inanmak, yaşamak, her şey sende olan sana imiş. Sancılar satın alırsın ömründen, kendine borçlu çıkarsın her seferinde. Bilirsin artık, alanda sensin veren de isteyende sensin vazgeçen de… Zor gelir kendinden mutluluk alacaklı olmak, zor gelir kendine sevinçler borçlu olmak. Tanımlayamazsın asıl kendine aşk olman gerektiğini. Çok şey olur ve sen hiçbir şey olamazsın. Susarsın ve anlarsın ki doğduğun senin Kendin(i) Bil'me yolculuğundaymışsın… Artık yapacak tek bir şeyin kalmıştır, senden bir başka sen olmadığını fark edip, sana aşk olmak…
Uyanışın şerefine mutluluklar çocuk…
*Murat Tali