Seçimlerde adaylar bir dizi vaat sıralar. Seçmen bu söylemlerin bir bölümünü dikkate alır, diğerlerini almaz… Adayın ‘satın alınmasında' ‘vaatler' önemli etkenler arasındadır.
Mart 2019 yerel seçimlerinde Volkan Yılmaz'ın yani Cumhur İttifakı adayının seçmen tarafından ‘satın alınması' vaatlerinden ziyade rakibinin yıpranmışlığı, güven tazeleme hususuna odaklanamayışı etki etti.
Bu seçimde vaatler ne kadar yarıştı tartışılır da, Volkan Yılmaz'ın kamuoyuna deklare ettiği vaatleri seçmenin unutmasına imkan vermeyişi siyasi anlayışımızın ‘olağan akışına' aykırılığı ile dikkat çekiyor.
Aykırı diyorum çünkü genelde siyasetçi verdiği vaadi unutur, seçmen hatırlatır. Yılmaz örneğinde seçmenin unuttuğu veya “Aman o kadarını da kimse yapamaz zaten canım adamın üstüne gitmeye gerek yok” dediği noktada; “Ben şunu da, bunu da söz vermiştim” i gündemde tutuyor.
Bununla da yetinmeyip bir bir verdiği sözleri hayata geçiriyor. Hayata geçirmeyecek olsa niye hatırlatsın tabi! Yılmaz bu ‘verdiği sözleri tutma' eylemlerini, yapamayacak durumunda gündemden eksik olmayan arkasına sığınabileceği bir sürü ciddi gerekçe varken, (bahane potansiyelinin tavandan inmediği ortamda) hatta engelleri ustaca savuşturup hayata geçiriyor.
Seçilmiş kişilere bir şeyin hesabı sorulacaksa birinci sırada verdiği sözlerin hayata geçirilmesi olur. Dolayısıyla iş yapma, kaynakları kullanmada bunlara odaklanması beklenir.
Söz vermediği yatırımları, olmayan kaynakları yaratarak gerçekleştiren belediye başkanına sahip olma şerefine nail olduğumuza göre Allah'ın sevdiği kullarıyız demektir.
“Silivri'de 8'inci sınıfı bitiren her çocuğumuz bir yabancı dil konuşabilecek, bir enstrüman çalıp, bir sanat faaliyet gösterebilecek ve lisanslı bir sporcu olacak” vaadini yerine getirmek için Nişantaşı Üniversitesi ile işbirliği için kolları sıvayan, meclisten yetki alan Başkan Yılmaz'ın bu hususta da belediye bütçesine yer tahsisi dışında bir yük bindirmediğini bilmem ilave etmeye gerek var mı, genelde bu usulde çalıştığı için ezber etmiş olmamız gerektiğini düşündüğümden…
Seçim zamanlarından bu yana duyduğum anda da, her tekrarladığında da oldukça hayalperest bir anlam yüklediğim bu vaadinin de peşini gerçekleştirmeden bırakmayacak gibi duruyor Yılmaz.
Silivri'ye hizmet gayretinde siyasetçilerin sözlerine güvenimizi tazeleyen, siyaset kurumundan beklenti umudumuzu yenileyen bu yaklaşımın daim ve ilçemize hayırlı olması dileğiyle…
TELAFİ
Ocak ayı ikinci oturumunu açmadan önce CHP'li Meclis Üyesi Bilal Ermiş'in mecliste bulunmaması üzerine Başkan Volkan Yılmaz, “Hasta mı?” diye sordu. Malum ortalık salgının 5. Dalgasında kırılıyor yine bugünlerde. CHP'li Doruk Bulut, “Geçen mecliste çok bağırıp çağırdığınız için gelmedi!” dedi.
Şaka; insanların gerçek düşüncelerini aktarma yoluymuş!
Bu savı kendi kendinize değerlendirin, ben meclisin canlı yayınından takip etmediğiniz bir gelişmeye değineceğim.
Başkan Yılmaz ilk oturumda AK Partili Meclis Üyesi Celalettin Yazıcı'ya müdahalesinin meclisin işleyişi, söz hakkına yönelik hakkaniyeti sağlamak amacıyla gerçekleştiğini, bunun dışında farklı şekilde yorumlanmasının doğru olmayacağını, yakışık almadığını belirtti. Bir nevi gönül alma…
***
Siyasetçiler özür dilemeyi, hatasını kabul etmeyi bir eksiklik olarak görüyor da keşke karşı tarafla empati yapıp bunun ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlayabilseler.
Hatasını kabul eden, özür dileyen bir kişiye değil siyasetçi sıradan biri olsa ne söylenebilir o saatten sonra… Tıpkı yanlışında ısrar edene bir kamyon laf sarf edilse yenilerinin üretilebileceği gibi…
Kimse kusursuz olmadığı için bir başkasında da bu düzeyde bir varlık, eylem ve duruş beklentisine girmeye hakkı yoktur. Özür dilemek tekrarlanmayan hata durumunda yapılacak en önemli ve kıymetli şeydir. Dünyaları verseniz telafi edemeyeceğiniz hatayı içten bir özür tüy kadar hafifletebilir. Diğer tüm yöntemlerden önce bunu deneyin kendinizi de karşınızdakini de yormayın :)