FIFA'nın son yeniliği ‘VAR' sistemini en son Rusya'daki Dünya Kupasında izlemiştik. Gerçekten çok iyi organize edilen sistem, hakemlerin de iyi niyeti ve kurallara son derece ciddi uyumu nedeniyle başarıya ulaşmıştı. Birbirini sadece seminerlerden tanıyan hakemlerin çekişmeli maçlarda dengeyi kurmaları bunu oyunlara oturtmaları da beğeni kazanmıştı. Neyse dünya kupası geçti ve sistem Türkiye'de de başladı.
Başladı da ne başlama. Bizde taç atışına bile itiraz eden, hakemle sürekli diyalog kurmayı, hatta işi çirkinleştirmeye götüren oyuncular ‘VAR' başladıktan sonra bile bu huylarından vazgeçmediler.
CÜNEYT ÇAKIR'IN BECERİSİ
‘VAR' sisteminde bu yıl Türkiye'de olayı en iyi kavrayan kişinin Cüneyt Çakır olduğunu söyleyebilirim. Dünya kupasında da emin olmadığı pozisyonlarda ‘VAR' sistemine başvuran ve yukarıdan gelen direktiflere de uyum gösteren Çakır'dı. Benim bir Galatasaraylı olarak, hakemliğinden çok hoşlanmadığım ama insanlığını ve kibarlığını çok beğendiğim bir insan Cüneyt Çakır. Onun dışında Bülent Yıldırım, Hüseyin Göçek, Ümit Öztürk, Mete Kalkavan da uyumu yüksek isimler.
MHK Başkanı Yusuf Namoğlu'nu yaklaşık 42 senedir tanıyorum. Yani hakemliğinden beri. Üstelik medyada Hürrıyet gazetesinden tanıdığım ve ağabeyim İlyas Namoğlu'nun kardeşi. Beşiktaş başkanı Fikret Orman geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında ‘VAR' dan yakınmış ancak söyledikleri yanlış anlaşılınca Namoğlu konusunda çark etmişti. Yusuf Namoğlu bugün Türkiye'de hakemleri yönetecek en doğru insanlardan biridir. Ama ‘VAR' konusunda onun da sıkıntıları vardı. Bu yüzden de geçtiğimiz haftalarda hakemleri topladığı gibi Milli maç arasında seminer yaptı ve konuyu yeniden irdeledi.
ŞENOL GÜNEŞ MİILİ TAKIMA
Real Madrid'ın hocası Lopetequı kovulunca ortaya isimlerde çıktı. Bunlardan biri de benim geçen hafta dile getirdiğim Beşiktaş'ın yardımcı hocası Guti oldu. Evet Guti iyi bir hoca ve iyi de bir futbolcuydu. Yani Şenol Güneş yarın kalkıp da bir yere giderse hemen takımın başına futbolcuları tanıyan birini getirelim maksadıyla alınmış biri. Siz buna Fikret Orman ‘kurnazlığı' mı dersiniz, yoksa bir yönetim stratejisi mi diye düşünürsünüz bilemem. Ancak ortada piyasanın konuştuğu bir konu var.
İsveç maçı sonrası Milli takımda Lucescu'nun durumu netleşecek. Yani Romen hocayı milli takımda kimse istemiyor. Demirören'in hocaya diyetimi var onuda bilmiyorum. Lafı fazla gevelemeyelim ve açıklayalım. Beşiktaş'tan artık sıkılan Şenol Güneş devre arasında neden milli takımın başına geçmesin.
BİR HİKAYE
Geçen hafta 1996 yılında şimdi pek meşhur olan Acun Ilıcalı'yı nasıl transfer ettiğim ve havaalanından kaçırdığımı anlatmıştım. Hikâye Derwall'ın gelişinden. Derwall‘ı şimdiki nesil tanımaz. 1984 yılıydı. Derwall, Franz Beckenbauer'ın baskısyla Alman Milli takımının başından alınmıştı. Ivıc de Galatasaray'dan ani bir şekilde ayrılmıştı. Temmuz ayının ortalarında Sarı-kırmızlı takım hocasız kalmıştı. Alp Yalman ve Faruk Süren Derwall'ı Almanya'da ikna ettiler. Derwall'in gelişi Türkiye'yi ayağa kaldırmıştı. Havalanında en az 40 gazeteci ve 1500'ü aşkın taraftar grubu vardı. Programda hemen Hilton otelinde basın toplantısı yazıyordu. Ben Faruk Süren'e 'Nereye?' diye sordum. “Florya” dedi. Foto muhabirimle ve şöförümüz rahmetli Nezih ağabeyle Florya'a geldik.
Ama o da ne? Arkamda bir kişi yok. Merak ettim. Kesin zincirleme kaza oldu dedim. Bu arada Derwall yatak odalarına, soyunma odalarına ve sahaya girip-çıkıyordu. Foto muhabirine “Boşalt makarayı” dedim. Dışarda kuş uçmuyordu. Diğer gazete ve televizyonlar olayı atlamıştı. Bu başarı değil kısmetti. Ertese gün “MİLLİYET'' gazetesi tam 10 fotoğrafla çıktı. Ben de o zamanki patronum Aydın Doğan'dan tebrik aldım.