Haftanın ilk günü…
Silivri Belediye Meclisi Saat 17.00’de toplandı…
Gündem (3) Maddeden ibaret…
Hatta "cılızdı " diyebiliriz…
Başkan Gündemi açıkladıktan sonra ilaveler olsa da cılızdı…
Gündeme geçilmeden…
AKP Meclis Gurubunun o mutat soru önergeleri okundu...
Bazıları "laf olsun” diye sorulan soru önergeleriydi…
"Neden” öyle diyorum…
Çünkü… Önergede okundukça, anlıyoruz ki, Meclise önerge vermeden de internetten veya ilgili müdürlükten tez elden alınacak bilgiler bunlar...
Ve… Belli ki, Meclis Gurubu, basında çıkan bazı eleştirileri dikkate almış, o eleştirilerden etkilenmiş, onların "dırdırından” kurtulmak istiyor…
Ve ‘Görün işte, biz de çalışıyoruz’ mesajını vermek istemişler…
***
İkinci oturum Cuma günüydü…
Yine ayni saatte…
Toplantıyı yöneten Melih Yıldız’dı…
Yoklama yapıldı çoğunluk var…
Melih Yıldız Edirne’de yaşanan Sel Felaketini yerinde gördüklerini, onunla ilgili Meclise Bilgi vermek istediğin söyledi…
Ardından… Gündemin maddelerine geçildi.
Gündemin diğer maddeleri oy birliği ile geçti. Ta ki, Cem Evi’nin ibadet yeri olarak kabulü maddesine gelene kadar…
O maddeye geldiğinde okunan komisyon raporunda " raporun komisyonlardan, oy birliği ile değil oy çokluğu ile geçtiği” anlaşıldı…
Yani, bu demektir ki…
AKP Cem Evi’nin "İbadethane” olarak kabul edilmesini istememiş...
Karara katılmama nedenlerinin açıklamasını yapmak için, AKP gurubu adına Rıfat Kutlu söz aldı…
Kutlu, (13) Yıla yakın iktidarları döneminde yapılanların "KÖTÜ” olanlarını pas geçerek "İyi” dediklerini tek, tek sıraladı…
Kendi dönemleri haricinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna varan tüm yanlışlıkları sıraladı…
Ama…
(13) yılda "CEM EVİ” meselesini niye halledemediklerine bir türlü gelemedi…
Anlaşıldı ki…
Silivri AKP Meclis Gurubu CEM EVİ meselesinde, hayır demekte zorlanmış…
Madde üzerine CHP’den de lehte söz alanlar oldu…
Sonuçta, Madde OY ÇOKLUĞU ile kabul edildi…
NE SEÇİM AMA…
Bildiğim kadarıyla…
Silivri AKP Gençlik kolu başkanı daha önce atanmıştı…
Lakin… Duyuyoruz ki… Önümüzdeki günlerde seçim yapılacakmış.
Aynen, geçen haftalarda yapılan Silivri Kadın Kolları seçimi gibi…
Aynen, İlçe Başkanlığı seçimi gibi…
Önce atanıyor… Sonra sandıktan çıkıyor…
En ilginci de… "Atama yapılanın” listesinden başka listenin seçime katılması yasak…
Ne semim ama!
KUTLUYORUM
Yerel Basından bir haber…
"Fener Mahallemiz de Arkeolojik kalıntılar ortaya çıkınca kalıntılar Arkeoloji Müzeler Müdürlüğüne bildirilmiş.”
Hatta…
Muhtar Muharrem Eren önceden haber verilmediği için tedirgin… "Bir şey olursa kim sorumlu olacak?” diye soruyor.
Aslında, çok bir şey olacağı yok…
Etraftaki define avcılarının dedikodularından kaynaklanan söylentiler çoğalır, o kadar…
Bence… Bu haber, tarihi eser konusunda gelinen noktayı gösteriyor. Çok güzel bir gelişme. En azından vatandaş tarihi eserine sahip çıkıyor. Bir taraftan bakınca Muhtarın endişesi de haklı. Toplumun içinde hala "define avcılığı” yapanlar mevcut. Bu haberden sonra benim bile kulağıma gelenler var. Oluru mümkün olmasa da "Orada küplerle altın bulunmuş, kazıyı yapan gece küpleri çıkarmış götürmüş” diyenleri biliyorum… Fener Mahallesi Muhtarı Muharrem Eren’i kutluyorum…
BURAYA SIĞMAZ
Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan yapmış olduğu Afrika gezisinde, Somali’de çocuklara kitap dağıtmış. Dağıttığı kitap "boyama kitabıymış” lakin Kemal Kılıçdaroğlu Gurup Toplantısında bu kitap için "kırk haramiler” demiş. Ardından da "yahu buradaki kırk haramiler yetmedi mi oraya da götürüyorsun” mealinde ironi yapmış. Vay efendim sen misin öyle söyleyen, ayni akşam hem Cumhurbaşkanı hem başbakan ağzına geleni söyledi. Yetmedi, bir Bakan hakarete varan laflar etti. Kısaca, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanları ağız birliği etmişçesine demediklerini bırakmadılar. Ve, küçük büyük Havuz Medyası… Belki de "ironi” yaptı…
Eğri oturup, doğru konuşalım, isterseniz…Dünün Başbakanı, Cumhurbaşkanının bu güne kadar yapmış olduğu ,hem de bilgisizliğinden kaynaklanan gaflarını sıralayalım isterseniz. Buralara sığmaz ama yine de başlayalım isterseniz...
***
"Camide içki içtiler” dedi… Caminin sorumlusu İmam "Ben din adamıyım yalan söyleyemem, yok öyle bir şey” demedi mi?
***
"Kadıköy Vapurundan çıkan 70 üstü çıplak erkek bir bacımıza saldırdı” dedi, bir tek görüntü veya herhangi bir kanıt ortaya koyuldu mu?
***
Amerika’nın keşfi konusu "dünyaya duyuruldu” ama kimse inanmadı…
Keza…
Küba dağlarındaki Cami olayına…
***
İngiltere’nin Yarı başkanlık sistemine kadar…
En son… "Selda Bağcan’ın söylediği "Adaletin bu mu dünya” yorumunu Orhan Gencebay’a mal etti…
Vs… Dedim ya… Buraya sığmaz…
ADALET HERKESE LAZIM
"Sayıştay Kül Yutmadı”
Yerel Basından Genel Basına terfi etme uğraşısı içinde olan bir gazetemizden Manşet Haber bu…
Ve bu habere dayanak…
"Şişli Belediyesinin harcamalarını inceleyen bir müfettiş raporu.”
Şişli Belediyesinin Mustafa Sarıgül döneminde yapılan faaliyetlerden bazılarında "Kamu Yararı” görülmemiş bazı harcamaları...
Başkanın, kendine ait bir harcamadan ziyade birilerine alınan "Gömlek, Kravat v.s.” gibi hediyeler... Bunlar da olmamalı! Ayrı.
Ama… Toplamlarına bakıyorum…
17-25 Aralık olaylarında "Ayakkabı kutusundan” çıkan milyon dolarlar, 750 Milyarlık saat, para kasaları v.s…
***
Mustafa Sarıgül’ün savunmasını yapıyor gibi algılanmasın ama...
Ayakkabı kutuları, Milyon Dolarlar, saatler v.s. hiç birinden bahsetmeyeceksin "Sayıştay Kül Yutmadı” başlığını atıp sanki "milyon dolarlar götürülmüş” gibi algı yaratma operasyonu yapacaksın. Olmaz Neyse. Demem… Her kim ki, saygın olmak, sözünün dinlenmesini istiyorsa, saygılı olmalı, saygın olmalı ve Adil olmalı...
BENZEME ORANI
Yıl 1980…
Ordu yönetime el koymuş…
Yönetimin başı Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren… Her gittikleri yere Kuvvet Komutanları ile birlikte gidiyor. Konuşacakları alana gelmeden önce kurulmuş olan kürsüye yan yana diziliyorlardı. O nedenledir ki vatandaş onlara "beşi bir yerde” adını vermişti. Her yere beşi bir arada gidiyordu ama konuşmacı tekti. Yalnız, Başkan olarak geçen "Kenan Evren” konuşuyordu. Toplumu çok bilgisiz gördüğünden olsa gerek, her gün bir yerde konuşuyordu. Her gittiği yerde meydanlar tıklım, tıklım gösteriliyordu. Ama vatandaşın onlara yaklaşması yasaktı. Epeyce bir ara olurdu… Sayın Evren, Kürsüye çıktığında "önünde bulunan, önceden hazırlanmış metinden okumadan ziyade, aklına ne geliyorsa avazı çıktığı kadar bağırarak söylüyordu. Daha doğrusu bağırıyordu. "Yeni Anayasa yapılacak” diyordu avazı çıktığı kadar bağırarak... O nedenle, her ilden belli kişilere ve bazı Profesörlere bu görevi vermişlerdi…
Nitekim hazırlandı da…
İçine yerleştirilen bir madde ile Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçiliyordu.
Bir madde ile de…
Darbeyi yapanlar, yaptıklarından dolayı sorgulanamayacaktı onun içinde bir madde koymuşlardı Anayasa’ya. Böylece SORUMLULUKTAN kurtuluyorlardı…
Seçmenler, Anayasaya "EVET” derken, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığına ve HESAP SORULAMAYACAK maddesine de "EVET” demiş olacaktı. Öyle de oldu… Ne var ki…
Hakkını yememek lazım…
Halkın bu yeni anayasayı kabul etmesi için "beşi bir yerde”, ayak basmadığı yer bırakmamıştı. O günkü koşullarda üşenmemişler "ne kadar güzel bir Anayasa’ olduğunu meydan, meydan vatandaşa anlatmışlardı. Sonuçta, yeni Anayasa %91,5 oyla kabul edilmişti. Ve dolayısıyla Kenan Evren’de %91,5 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş oluyordu…
***
Yıl 2014…
Cumhurbaşkanlığı seçimi…
R.Tayyip Erdoğan % 51.8’le Halkın Seçtiği Cumhurbaşkanı…
Halkın seçmesi 2007’de kabul edilmişti…
2014’de yapılacak seçimde, Cumhurbaşkanını Halk Seçecekti. Aday olmanın koşulları vardı. Ama, her aday, eşit koşullarda seçim yarışına katılacak” deniyordu Anayasa değişikliğinde…
Tıpkı, başka demokratik ülkelerde olduğu gibi…
Yani… Yapılması veya yapılmaması gerekenlerin her birini alt alta yazılması gerekmeden, her adayın, eşit şartlarda yarışacağı bir seçim demekti bu…
Yıl, 2014…
Seçim günü yaklaştı… Adaylar belli olacak… Ortaya (3) aday çıktı… Adaylardan biri "görevdeki Başbakan”… Başbakanlıktan "İstifa” etmesi gerekiyor…
Ama… O ne? Başbakan "Yasada yazmıyor” diyerek "İSTİFA ETMİYOR”…
Adayların biri olan R.Tayyip Erdoğan "ham Başbakan, hem Cumhurbaşkanı Adayı olarak, meydan, meydan iki "ŞAPKA” ile dolaşıyor. Başta ÖRTÜLÜ ÖDENEK olmak üzere tüm DEVLET imkanları arkasında gayet eşit bir yarış yürütülüyor…
Neticede…
R.Tayyip Erdoğan % 51.8’le ipi göğüsledi…
Ardından… Anayasa Maddelerini kendine göre yorumlayarak başkanı olduğu, AKP’nin Kongresini yaptı…
O ana kadar taşıdığı AKP’nin Genel Başkanlığı şapkasını tayin ettiği Ahmet Davutoğlu’na devretti…
Sonra… O tayin ettiği kişiyi Başbakan olarak görevlendirdi…
Ve… Bu kişi hala CUMHURBAŞKANI…
Lakin… İstediği bitmiyor…
Şimdi de BAŞKAN olmak istiyor…
Tekrar etmekte ki amacımı sorarsanız anlatayım…
Sayın Cumhurbaşkanımız her gün bir yerde konuşuyor. Kendi, kendime "bu bana birilerini hatırlatıyor ama” derken, ilk aklıma 12 Eylül ve onun lideri geldi…
Ve… O meşhur "12 EYLÜL 1980” Şartlarında Darbecilerin yaptıkları ile bu gün İLERİ DEMOKRASİ adına yapılanları karşılaştırın istedim…
BİR SİYASET KLASİĞİ
AKP İlçe Başkanından müjde; Boğluca Deresi çalışmaları hızlandırılıyormuş. Kaçıncı defa ayni müjdeyi verdiklerini ben unuttum. Yerel basına gönderilen bültendeki fotoğrafa bakıyorum "Hayret bu insanlar bizi ne zannediyorlar” şaşırıyorum. Yahu, müjde nedir neden dolayı verilen veya yapılan bir şeye, olayın gerçekleşmeden önce müjde denir, bilmiyor muyuz?
Neyse…
Yine de, Silivri’nin sorununu çözmek amaçlı olduğu için hoş görülmeli, diyorum.
SİLİVRİ DE KIŞ
Silivri’nin kışı Ocak ve Şubat aylarındadır. Nadiren diğer aylarda da yaşandığını da biliyorum ama kışın en hızlı zamanı Ocak ve Şubat aylarıdır. Yılın en soğuk havaları olması ile karın da yağdığı aylardır bu aylar. Şunu da söylemeliyim. Yağmadığı yıllarında olduğunu biliyorum…
Hafta içinde meydana gelen malum LODOS sonrası Kumluk Mevkiine doğru yürüdüm. Burası, Silivri’nin en güzel yerlerinden biri. Güzel bir yerleşim alanı. "Yazlıkçı” dediklerimizden Silivri’ye ilk gelenlerin semti…
Kumluk Mevkii, dediğimiz bu semt, LODOS fırtınasından en çok nasibini alan semtlerdendi. Öyle ki, dalgalar iki katlı bir evin boyunca. Uzaktan bakınca heybetli ve korku salan bir görüntü. Ama, dalgaların en güçlü kıyıya çarptığı anlarda o kalabalıkları görünce korku filan kalmadı. Basın çalışanlarının olduğu kadar o anı ölümsüzleştirmek isteyenler, neredeyse dalgaların altında kalacaktı. Adeta yarış ediyorlar. Herkes gibi bende aralarındaydım.
Silivri’ de, kışın en şiddetli olduğu aylar Ocak ve Şubat aylarıdır. Nadiren, diğer aylarda yaşandığına tanık olmuşumdur. Yalnız, şu kadarının da söylemeliyim ki "karın hiç yağmadığı” yıllarda oldu…
BİR MİNİK TİYO
AKP’nin Silivri İlçe Yönetimine önerim olacak…
Hanımefendiler ve Efendiler…
Genel Başkanınız ve ayni zamanda Başbakan olan Ahmet Davutoğlu beyefendi her gün ulufe dağıtır gibi bir şeyler dağıtıyor. Silivri’nin istediği para pul da değil. Hakkı olan ECRİMİSİL meselesinin sona ermesi veya TAPU meselesinin halledilmesi meselesi… Altı üstü daha önce çıkmış olup süresi sona erdiği için işlemeyen yasaların birine bir iki satır ilave yeterli…
Seçim, vaadi olarak sunacağınız bir şey olur… Fena mı?
UNUTAMADIKLARIM
Siyasi Partiler kuruldu. Siyasi faaliyetler sözde serbest ama 1980 darbesi henüz etkisini kaybetmemiş. Bölgeye bakan K.Sinekli karakolu ve Silivri Jandarması her akşam bir köye baskına gidiyor. Kahvehanelere giriyor. Kahvehane içindekileri ayağa kaldırıyor. "HOH” yap bakayım” diyor. Aklınca, içki içilip içilmediği kontrol ediyor. Evde veya başka bir yerde içtiğin önemli değil. Ardından, karakol komutanının kafasının nasıl olduğuna bağlı "kaz yürüyüşü” veya hiçbir şey yapmadan kahveciye zılgıtı çekip kahvehaneyi terk eder…
1984 Yılı seçimlerinden başlayınca…
Sinekli yolu üzerinde Jandarma’nın yapmış olduğu çevirme ve Altan Uluşahin "İl Genel Meclisi üyesiyim” dedi. Jandarma eri, "Komutanım bu bir meclis üyesiymiş” dedi. Astsubay komutan "Önemli değil, tamam oğlum” dedi. Araçlardan indik üstümüzü tek, tek aradı. Biz Parti İlçe Yöneticisiyiz. Arabalara dayanıp üstümüzün aranması zorumuza gitmişti, aratmayacaktık. Lakin komutan, öyle deyince sesimizi kestik. Etraf buz gibi. Yerler donmuş. Araçlardan indik sıra ile tek, tek arandık ve salındık. Karakolun komutanı olan zat, emrindeki askerlere "Tamam, bırakın” dedi ve iyi akşamlar bile demeden gitti…
GÜNE UYAN
Hikâye bu ya… "Bir gurup genç sokakta, ülkenin başbakanı için, akla alınmayacak şeyler söyler. Oradan geçen, vatandaşın biri de bunları duyar. Beklemeden, polise bildirir. Gençler kendilerini karakolda bulur…
Komiser; "Arkadaşlar, siz Cumhurbaşkanı ve Başbakan için kötü şeyler söylemişsiniz, yasalara göre bu suçtur, ifadelerini alacağım” der…
Gençlerden biri; "Komiserim, evet biz o kötü sözleri söyledik ama bizim yöneticiler için değil Kongo Demokratik Cumhuriyeti yöneticiler için söyledik” der…
Canı sıkkın Komiser; "Kes lan, ben o kötü sözlerin kime söyleneceğini bilmez miyim?” der.