Bir kaç gün tatil yapalım dedik; Türkiye de Silivri de karışmış. Siz hayatınıza kenardan bakmaya karar verdiğinizde, hayatınız aynı hareketi yapmıyor. Karşınıza geçip o da oturmuyor, ya da ayaklarını güzel bir denizin içine sarkıtıp, şezlonga uzanmıyor… Sadece durdurmaya çalıştığınız zaman kesimi geçmesin diye içinizden dua ederken, hayat hızla akmaya devam ediyor.
Türkiye’de olup bitenleri görmediğim için tuhaf bir sevinç hissettim. Benim görmemem, bilmemem gerçeği değiştirmiyor ki… Öyle düşünüp teselli aramak da ancak çaresizliğimizi ortaya koyuyor olsa gerek.
Türkiye bir acayip, Silivri de keza aşağı kalmamış.
Şu referandum zımbırtısı çok gündemde ya şimdi onunla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Hükümet, kamu derneklerinin konuyla ilgili fikrini açıklamasını yasaklamış, bakarsınız iki gün sonra basına da böyle bir yasak gelir öncesinde ben içimdekileri söyleyeyim. Anayasa değişikliğinin ne getirip, götüreceğiyle zerre kadar ilgilenmiyorum. Sadece bu getirme, götürme işine karar veren insanların, hükümetin artık sağlıklı bir yönetim şekli sürdüremediğine emin oldum galiba. Aynı konuyu bir başka iktidar getirip önümüze koysa evet de derim ama AKP’nin yaptıklarının doğruluğundan ciddi ciddi kuşku duyan noktaya geldim.
Referandum benim için bir Anayasa Değişikliği oylaması değil, AKP’ye tamam mı, devam mı deme aracı. Benim dememle de kılları kıpırdamayacak biliyorum ama yine de içimdekileri söylemek istiyorum.
Böyle bir açıklama önemsediğimiz ‘tarafsız’ basın imajı için ne kadar doğru ne kadar yanlış kendi içimde tabi ki sorguladım. Ben bir basın mensubu olarak zarar görmeyi göze aldım yeter ki bu ülke görmesin. Gazeteci çok, ama Türkiye tek!
Geldiğimiz noktada Türkiye’yi daha fazla AKP’nin yönetmesinin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Silivri’yi yönetebilirler mi? Seçimi kazandıkları sürece neden olmasın? Metin Karakaş ne zaman bu kadar çok Silivri Belediye Başkanı olmayı istemeye başladı bilmiyorum ama kendisine katılmadığım noktalara rağmen halkı ikna ettiği zaman ve bu nedenle Silivri’yi yönetmesine çok karşı çıkamıyorum.
AKP Silivri’de iktidar olurken genel etkenler belirleyici oldu, bugün çok farklı. Bu da yerel siyasetçilerinin başarısı sayılmalı. AKP’nin daha 1. Genel iktidar döneminden sonra “AKP’ye değil Hüseyin Turan’a oy verdim” diyen Silivrililer çoğunluktaydı. Yerel iktidarı kaybeden birçok kişi bugün AKP’de bulunma nedenini Metin Karakaş’a olan inanç ve güvenlerine dayandırıyor. Turan, başkan olmadan önce bütün Silivri’nin sevdiği bir insanken, iktidarda küçük bir zümrenin sevgi ve iltifatlarıyla kendinden geçti. Karakaş bu konuda çok farklı hareket ediyor. Kendisine ideolojik olarak en uzak kesimlerin bile sempatisini önemsiyor. Hiçbir zaman kendisinden olmayacaklarını bildiği insanları bile bir kenara itmiyor, aksine gözünün önünde tuttuğu hissini besliyor.
CHP’de neler olup bitiyor? Özcan Işıklar’ı örneğin iktidar hiç değiştirmedi. Tek doğrusu kendisi. Tanrı diye kendine taptığını bile düşünüyorum ne yalan söyleyeyim.
Fazla bir grup psikolojileri yok. Herkes tek tabanca olarak kendini görüyor ve öyle hareket ediyor. Ekip olamayışlarına neden bu kadar şaşırıyoruz ki?! Tuhaf bir şekilde Silivri onları tutuyor. Yine tutacak… Hem çok şikayet edecek, hem de sahip çıkacak… Işıklar’ı eleştirdikleri kadar hangi iktidarı eleştirme şansları oldu ki?! Baskı, tehdit, korku... Hayattın çözülemeyen sırları gibi siyasetin de var aynılarından.
İktidarın değiştirmediği Işıklar’ı Silivri de değiştiremeyecek. Zamanla yaptıklarına daha az şaşırıyor, hak bile vermeye başlıyoruz.
Daha çok Silivrili için başarı sayılabilecek çalışmalar hanesini somut örneklerle çoğaltması gerekiyor. Silivri her koşulda daha fazlasını yapması için kendisini hırpalamaya devam edecek. Bu da Silivri’nin değer verdiği insanlara sevgisini gösterme tarzı.
“Nereden çıkarttın sevdiklerini” demeyin, iktidar yapmışız. Güvenmediğimizi iddia etmek de saçma olur. Güvenmediğimiz birine Silivri’yi yönetme yetkisi niye verelim değil mi?
Işıklar, en az bir dönem daha görevde kalmak istiyorsa başarılı olmasına bile gerek yok, yeter ki başarısız olmasın.