Yıl başı
Hayal edilen gibiydi Silivri'de …
Tam o saatte lapa lapa kar yağıyordu …
Yan taraftaki çay bahçelerine baktım. Çoğu boş gibi.
İnsanlar karı özlemiş.
Çay bahçeleri dedim de aklıma geldi.
Silivri'nin çay bahçeleri üzerine az da olsa eleştiri alıyorum. En başta da “lavabo ve tuvalet” meselesi yüzünden. Ama, eleştiriden fazla da, olumlu sözler duymaktayım…
Ne zaman sahile çıksam kapalı alanlar, tıklım tıklım dolu… Hem de kadın, erkek.
Oysa biliyoruz ki kahvehanelere bayanlar giremez.
Oysa şimdi çay bahçelerine kadın-erkek herkes girebiliyor.
Yine de bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu da biliniyor.
Mesela bu tür kapalı mekanlara henüz (18) yaşından küçük çocuklar giremez gibi.
Neyse Cumartesi ve Pazar günleri gelenlerden Erseven sitesi önünde yeni açılan Çay Bahçelerin üzerine güzel sözler duyuyorum…
Efendim “Oraları mezberelik gibiydi, şimdi Miami sahiline benziyor ” gibi sözler.
Kimimize, bu görüntüler sıradan gibi gelebilir ama düşünün ki, bir çok il'de, bu tür mekanlarda, henüz erkek-kadın bir arada oturamıyor.
Bir de hafta arasında sahilde, kafileler halinde gezen bayanları görürseniz “ bunlar ne yapıyor?” diye aklınız karışmasın, onlar, “altın” gününden dağılmışlardır…
Ya da çay bahçesinin yarı açık, yarı kapalı bir yerinde laflamışlardır.
Demem İstanbul'un bir çok ilçesinde bu tür görüntülere rastlamak çok zor. Kişi evinden çıkıp yürüyerek çoluk,çocuk oturabileceği bir yere ulaşma imkanı yoktur. Ya da yürüyerek gideceği bir balık satış yerinde, kahvaltı parasına çoluk çocuk balık yiyemez …
Demem İstanbul 17 Milyonluk kent.
Silivri de o(17) Milyonluk nüfustan payını almalı. Onun için de “dua” yetmez.
Onlara uygun alanlar yaratmalıyız ki, İstanbul'un belli bir yüzdesi, en azından Cumartesi Pazar günleri çoluk,çocuk Silivri'ye uğrasın…
***
Geçenlerde Çay Bahçesi işleten bir dosta rastladım. Dostum işini seven biri.
Ayni zamanda, işinde de iddia sahibi …
İşyerine yeni bir şeyler katmak istiyor…
Zaman zaman bürokrasiye takılmaktan yakındı…
Bazı yerlere, haksız mesnetsiz şikayette bulunduklarından dolayı, bazı yakın komşularından rahatsız olduğunu söyledi …
Anladım ki bütün bunlar, inatla daha güzel hizmet etmek için. Yani,“müşteri memnuniyeti”.
Ve karşılığını da alıyormuş. Hatta Cumartesi, Pazar günleri yer bulamayan müşterileri kırıldığını, üzüldüğünü düşünerek işgal ettiği alana nasıl daha fazlasını sığdırırım diye kafa yorduğuna tanığım…
Ha ne diyordum?
“Aslan yattığı yerden belli olurmuş”
“Uydu mu?”
“Ne alakası var?” diyebilirsiniz.
Ama olsun.
BİR KUTLAMA
Geç bile olsa. “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun” diyorum.
TUZ KOKMAMIŞ
“Taksim Gezi Direnişi”
O gün orada, ben diyeyim (2) milyon, siz deyin (3) milyon insan vardı. Bu milyonlara, benim de içinde bulunduğum Silivri'den katılanlar vardı ...
Direniş o kadar masum, o kadar güzel, o kadar meşru, o kadar anlamlıydı ki inanılır gibi değil.
Birileri rahatsız olmuş ki olay adliyeye intikal etmiş.
Geçen hafta Silivri 4.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 3.duruşmasında beraat kararı çıkmış. Sevindik. Demek ki hala “tuzun kokmadığı” yerler varmış…
BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?
Gazetemde bir haber: Silivri AKP yöneticileri “Yol Bakım Ziyareti” yapmış.
Nereye?
İBB'nin yol bakım ve Onarım 5.Bölge müdürlüğü çalışanlarından bir grup Silivri'de çalışmalar yapıyor, oraya gitmişler. Fotoğrafta sıra sıra dizilmişler, kameraya doğru bakıyorlar… Fotoğraf böyle. Haber olarak gazetelere servis edilmiş. Bu bir Parti faaliyetiymiş.
***
Beyler! O çalışanlar İBB'nin elemanı.
Yani maaşını İstanbul Büyük Şehir Belediyesinden alıyorlar.
Yani ücretleri, vatandaşın cebinden çıkıyor …
Yani içinde CHP'lisi de var, MHP'lisi de, HDP'lisi de olan vatandaşların cebinden …
Yani onlar AKP'nin memuru değil.
Bilmem anlatabildim mi ?.
ANLAYAMADIM
Sayın Cumhurbaşkanımız, Başkanlık konusunda eleştirilere cevap veriyormuş gibi yaparak “Başkanlık” konusunda fikrini beyan ediyor… Beyan ederken de verdiği örnek “Hitler” Almanya'sından.
Ki, o Hitler bırakın kendi ülkesine verdiği zararı insanlığa verdiği “kan ve gözyaşı” belleklerden henüz silinmiş değil...
Ağzından niye NAZİ Almanya'sı çıktı?
Anlayamadım…
İNSANLAR KONUŞA, KONUŞA
AKP (13) yılı geçti iktidarda.
Hatırımda kaldığı kadarıyla tek bir televizyon programında gördüm o da ilk defa iktidar oldukları yıl, yani 2002 yılı.
Merak ediyorum neden televizyonlara çıkmıyorlar? Mesela şu an ülkemin belli bir bölgesindeki insanlar çok zor günler geçiriyor.
Devlet gözüyle, hükümet gözüyle oralarda terör var ve o nedenle olağan dışı yöntemlere başvuruluyor. Haftalar süren sokağa çıkma yasakları üzerine tartışsalar konuşsalar.
Sorun daha kolay çözülmez mi?
***
Öyle görünüyor ki, hükümetin hedefinde PKK var ama mücadeleyi HDP üzerinden yürütmeye çalışıyor gibi gözüküyor …
Da HDP Mecliste.
Neden o zeminde HDP ile konuşmuyor?
Ayrıca Meclis dışında bir çok sivil toplum örgütlerinin de çabaları var.
Olayları izlemeye çalışıyorum ama haber kirliliği çok fazla.
Neyin, ne olduğu.
Kimin ne söylediği veya ne zaman, nerede söylediği üzerine yorum yapma olanağı bulamıyorum.
Bu toz duman içinde sağlıklı görüş bildirme olanağımız da yok.
Hükümet cephesine bakarsak.
O bölge adına en fazla konuşan parti olan HDP'yi de devreden çıkarmak istiyor.
Nerden anlıyoruz?
Bölge barışına katkı yapacak ne kadar eylem varsa hiç birinde onun katkısını aramıyor. Hatta, set çekiyor.
***
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu “bölge sorununun tartışmak için birlikte televizyona çıkalım” diyor.
Başbakandan TIS yok. Adeta konuşmaktan kaçıyor. Oysa sorunun çözümüne katkı yapacak ne varsa denenmesi gerekmiyor mu?
Dün olduğu gibi bu gün de, anaların ağlamaması, kanın akmaması için “bu yapılmalı diye düşünülüyorsa yapılmalı, demiyor muyuz?
O zaman da soru şu: Sayın Başbakan, neden konuşmaktan kaçıyor?
SEÇİM BİTTİ AMA …
Hükümet hala seçim havasında. İş yapmaktan ziyade bir çok şey üzerine “yapacağız-edeceğiz”diyor, gayet tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızdan sıra kalırsa.
***
İçinde bulunduğumuz sisteme göre.
İcranın başı Başbakan yani hükümet.
O nedenle icraatla ilgili onun söylediklerine itibar etmemiz gerekiyor. Değil mi?
UYUYOR MUSUN ?
Bir sabah, bir dost elinde bir tomar kağıtla mekanımda beni bekliyor buldum.Tomara baktım Silivri Belediyesinden gelmiş. Durun! Durun!
Tapu Meselesinin Silivri Belediyesi ilgisi gayet tabii ki yok.
“Tapusuz Köyler” meselesinin bir başka yüzü bu…
Hatta görünmeyen, bilinmeyen yüzü de diyebiliriz.
***
Biliyorsunuz.
1998 Yılına kadar köylerde Köy Beyan Defterleri vardı.
Muhtarlık (5) yılda bir defa köydekilerin ev, arsa ve tarla beyanlarını bu beyan defterlerine işliyordu.
Köy beyan defterine kayıtlar tapulu veya tapusuz olmasına bakılmaksızın yazılırdı.
İşte o dönemlerde.
Her köyde olduğu gibi TAPUSUZ köylerde de ayni uygulama vardı.
O köylerde de tıpkı TAPULU köyler gibi “Köy Beyan Defterleri” vardı. Tıpkı, TAPULU köylerde olduğu gibi kayıtlar yapıldı.
1998 Yılından sonra bu beyan defterleri kaldırıldı.
Yani İlçe Belediyelerine devredildi bir daha kullanılmadı.
Silivri Belediyesi de o defterlerde gösterilen beyanları, olduğu gibi kendi kayıtlarına geçirdi.
Yani köylerde tapulu-tapusuz bütün yerler Belediyenin Emlak Servisinde kayda girdi ve o yerler için az da olsa vergi tahakkuk yapılmaya başlandı …
İlginçtir Ziraat Bankası çiftçiyi destekleme amaçlı yem-traktör gibi kredilerde belediyedeki köy beyan defterlerinin kayıtlarını esas alıyordu, kişinin, üzerine tapulu-tapusuz, kayıtlı olan ne kadar tarla veya arsa bir nevi kefalet olarak kabul ediliyordu Ziraat Bankası tarafından.
Ve, bu beyanlara göre Silivri Belediyesinde alacak takibi yapılıyor ama kişilerin borçlarından haberi yok. Peki, Borç ne zaman ortaya çıkıyor?
Her hangi bir iş (ruhsat v.s.) için uğradığında …
Bu da Belediyeye geçmiş olan bu beyanlara göre Silivri Belediyesi Mükelleflere ödeme emri çıkarıyor demektir …
Bakın şimdi tapusuz yerler, Maliye Hazinesine kayıtlı. Devlet, o yerleri işgal eden (ekip –diken) kişilerden ECRİMİSİL alıyor. Ayni yer için, az da olsa Silivri Belediyesine ödeme çıkıyor. Ayni yere iki kurum vergi isteyemez.
Vatandaş, tapusu Maliye Hazinesi adına geçen TAPUSUZ bu yer için “benim böyle bir yerim yok” diyerek, bu yerlere ait ödemeye itiraz edebilir ve sanırım o zaman da, belediye o parayı alamaz. Lakin, bu defa da vatandaşın “ön alım hakkı” kaybolabilir. Özetle iki ucu b.kl. bir değnek…
***
İşte bu köşede yıllardır TAPU ve ECRİMİSİL meselesi adı altında, anlatmaya çalıştığım bir durum bu …
***
Tekrar ediyorum…
Eyyy Silivri AKP yönetimi!
Duyuyor musunuz?
Yoksa.
Uyuyor musun?