Ali Gülcü

Yazara şaire özenmem!

Yaşlanıyorum!
Son birayı sürekli buzlukta unutur oldum!
&&&
Hafta sonu mümkünse çıkmamaya çalışıyorum, ekmek yoksa sabah fırına oradan bakkala gazete almaya, doğru eve…
Aldığım gazeteyi de okumuyorum!
"E o zaman neden alıyorsun” diye soracaksın?
Alışkanlık!
Hafta sonu gazete alınır ya, ondan…
&&&
Mümkün olsa da hiç çıkmasam!
Evden yapabileceğim bir işim olsa… Mesela… Sıkılır mıyım?
Alsam başımı başka bir köye (köy yazmak geldi içimden)… Şöyle küçük bahçeli bir yer…
Meyve ağaçları, köpek kulübesi, kümes, tavuklar… Rahmetli babaannemin amerikan ördekleri vardı, kocaman yumurtaları olurdu mübareklerin kovalayınca uçarlardı da…
Evin kocaman tek bir odası olsun…
Yatak odası, oturma odası, misafir odası, mutfak hepsi o.
Tarlalara ve dut ağacına bakan pencerenin yanına koyardım masayı, buzdolabı hemen ulaşabileceğim yerde, dutlar kırmızı karşılıklı iki kütüphaneli arada kocaman cam… Cam olmasın parmak izi kalıyor!
İki kütüphanelinin arasında ceviz sehpa…
Yerde rengârenk elde dokunmuş Eşme Kilimleri…
Duvara çakılan çiviye ensesinden asılmış gazlı lamba…
Ekmekli soba…
Bahçede kerpiç fırın…
Bir tarafta kışa hazırlık olsun diye topladığım gündöndü sopaları…
Kilerde, bez torbalarda erişte, tarhana, turşu bidonları, salamura zeytinler, kavanoz kavanoz reçeller, marmelâtlar, kompostolar, domates sosları, salçalar, kahvaltılıklar…
Kuytusu, balığı bol, camgöbeği rengi akan küçük bir dere…
Baharda çiçek açan mimozalar (adalarda bir köy), badem, erik…
Evet evet iyi aklıma geldi adalarda bir köy olsun, istediğim zaman deniz kenarına ineyim, rüzgardı, midyeydi, yosun kokusuydu derken vakit geçireyim…
&&&
Hem gündöndü sopası hem mimoza!
Thomas More’nin Ütopya’sı gibi oldu ya, idare et! O kitapta da yok bunlar hayal edilen devlet yapısı var… İdare etmeye devam et!
&&&
Bahçede bir kuyu ve asmalar olmalı…
"Ada” deyince, diyeceksiniz ki bu adam Sait Faik’e özeniyor… Alakası yok!
Yazara, şaire gıpta edilmeyeceğini çoktan öğrendim…(!)
Bir keresinde Sait Faik Avrupa’ya gidecek olmuş, pasaportta meslek hanesine ‘işsiz’ yazmışlar…
Çok içerlemiş adam ama ne yapsın?

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Dizeler senin de bildiğin gibi; Orhan Veli’ye ait…
Şimdi yere göğe sığdıramıyoruz ama öldüğünde 28 kuruş varmış cebinde ve son şiirini diş fırçasını sardığı kâğıtta bulmuşlar!
"Bugün karaciğer muayenesi için hastaneye gidiyorum. İçimde her şey alt üst! Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var. Şu anda yalnız borçla ve atıfetle yaşıyorum ve borç beni çıldırtacak. Kurtulmak için her teşebbüsüm yeni borca sebep oluyor. Yahut da bir yığın edebi proje (…) parasızlığın mutlak ve şaşmaz tecellileri ve komplikasyonları. Abdülhâk Şinasi’den borç para alıyorum. Kemal’den para bulamıyorum…”
Bu cümleler kime ait?
Modern Türk romancı ve öykücülerinden ve de bir dönemin milletvekillerinden şair Ahmet Hamdi Tanpınar’a…
İncelemeleri, romanları, ders kitapları olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun yazarı Peyami Safa… Ev kirasını ödeyebilmek için telefonunu satılığa çıkarmış!
Mehmet Akif Ersoy’un istiklal marşımızı yazdığı zaman sırtında paltosu yokmuş! Zamanın köşe yazarlarından borç para isteyen oğlunun ölüsü Beşiktaş’ta bir çöp bidonunda bulunmuş!
Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Can Yücel...
&&&
Bahar randevusuna geç kalmış sevgili gibi!
Beklerken ağaç oldum,
Neredesin be bahar?

YORUM YAP