EylÜl ayı bize kışın geldiğinin habercisi, artık sonbaharı yaşıyoruz. Güneşli günlerde bir anda bastıran yağmurla karşı karşıya kalıyoruz. Sokağa şemsiye ile çıksan ‘tepede güneş var' diye gülecekler, şemsiyeni almasan yağmur yağacak ıslanacaksın. Böyle bir karmaşık durum içersindeyiz.
Siyasetçileri de köylerde, yollarda görmeye başlayınca anlıyoruz ki seçimler yakın. Tıpkı Eylül ayı gibi. Hiç ummadığınız bir anda köşe başından karşınıza çıkabiliyor şu dönemlerde siyasetçilerimiz. Afallayıp neye uğradığınızı anlayana kadar el sıkışıp, kameralara poz vermiş oluyorsunuz. Seçimden sonra mı? Kimseyi bulamazsınız, derdiniz olsa anlatamazsınız. Bir anda sizi şalap şulap öpen siyasetçilerimiz, yüzünüzü göremeye bile tahammülleri kalmıyor. Ta ki bir dahaki seçime kadar. Dert yakındığım zannedilmesin. Yazımın ulaştığı genç seçmenlere durumun bundan ibaret olduğunu anlatmak istiyorum aslında. Değişmeli! Seçmenlerinden uzaklaşmış yöneticiler; yozlaşmış bir topluma doğru koşar adım ilerler.
Seçim dönemleri gazeteciler ve köşe yazarları için muazzam bir dönemdir. Konuşacak, anlatılacak o kadar çok şey vardır ki yetişilemez artık bu duruma. Gördüğün, duyduğun birçok şeyi yazamazsın ama nutkun da tutulur hani.
Geçmiş seçimlerde perde arkasında kurulmuş ittifakları işittiğimizde çok şaşırmıştık, bazılarını anlamlandırmış, bazılarına da “Nasıl olur?” falan demiştik. Halbuki bal gibi de olabiliyormuş. A Partisi yöneticileri bir bakmışsınız B Partisinin yöneticileri ile oturmuşlar bir güzel A Partisi başkan adayının kuyusunu kazıyorlar. Peki siz kimsiniz? “A Partisi içersindeki muhalif kesimiz biz…” ‘İyi de kardeşim parti içi muhalefetliğinizi gidin parti içinde yapın. B partisi ile ne işiniz var?' dediğinizde. “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” diyorlar. Pardon? Nasıl yani? Yıllarca, omuz omuza birlikte çalıştığınız insanlarla mı düşmansınız? “Evet, çünkü çıkarlarımıza uymuyor” diyorlar. ‘Hangi çıkarlar?' diye sorası geliyor insanın ama işte o anda soramıyorsun maalesef çünkü alt yapıda hangi çıkarlar olduğunu az çok tahmin edebiliyoruz hepimiz.
İnsanları ayıranda, birleştirende hep menfaatleridir. Günümüzde kişisel menfaatlerimiz o kadar iler düzeylere ulaşmıştır ki. Kimse kimsenin gözünün yaşına dahi bakmıyor. Evet! Siyaset bir akıl işidir. Siyaset bir satrançtır. Hamlenin nasıl yapıldığı değil doğru hamlenin ne zaman yapıldığı önemlidir. Satranç oyunun kuralları olduğu gibi siyasetin de etik kuralları vardır. Bu kuralları yok saymak, değerleri çiğnemek siyasetçileri alçaltmaktan başka bir şeye yaramaz.
“Yüksek insanlar adalet için, alçak insanlar ise menfaati için çaba gösterir” demiş Konfüçyus. Bilmem ben derdimi anlatabildim mi?
Bir yerel seçim ile karşı karşıyayız olabildiğince en yakın tarihte bana göre. Ondandır ki alçalmadan kapalı kapılar ardında pazarlık yapmadan, kişisel çıkarlar gözetilmeden, halkın istekleri doğrultusunda, seçmenlerin ihtiyaçlarına yönelik işler yapılmalıdır. Öyle bir seçmen kitlesi yetişiyor ki şuan sokakta, bilinçli, fikirleri olan, Ülkesinde, bulunduğu bölgede söz sahibi olmak isteyen. Öyle güzel insanlar yetişiyor ki biraz sokağa çıkıp görseniz, konuşsanız onlar ile siz bile şaşırırsınız.
Yerel seçimlerde aday olacaklara, kurulacak ittifaklara önerim şudur… Bu dönem paranızla değil; akılcı fikirleriniz ve akılcı projelerinizle çıkın seçmenlerin karşısına. Dışarıda fikir çatışmasına hazır bir topluluk sizi bekliyor olacak çünkü.
Mutlu, huzurlu haftalar sizlerin olsun.