Yazın en sıcak günleri ile ilk defa bu hafta tanıştık desem yeridir. Haftanın ilk günleri de sayılmaz, hafta ortasında tanıştık, diyebiliriz… Arpaların biçildiğini biliyordum.
Buğdaylardan da, biçildiği ve ürünün, geçen yıla göre daha iyi olduğunu duydum. Sevindim tabi.
Ha, Silivri’de çiftçilikle geçinen kaç kişi kaldı, denebilir.
Doğrudur. Önceki yıllara göre gerçekten sayıca çok az kaldı.
***
Çok sık duyduğum. "Efendim, şu kadar yıldır denize ayağımı sokmadım.” Marifetmiş gibi söylüyorlar.
Sahildeki çay bahçelerinde biraz oturun yan masadaki oturanların muhabbetinden bu sözleri çok sık duyarsınız.
Sanırsınız ki "Silivri’de denize girilmez”. Oysa. Söylemek istenen o değildir… Ve, "bu kişiler hiç denize girmiyor” manasında da anlamamak gerek. Çünkü giriyorlar. Ama. Silivri’de değil. Ve bu mevsimde değil.
Nedeni. Silivri’deki işleri. İşlerin zamanı. Para kazanması, daha çok bu mevsimde de ondan… Sabırla dinlerseniz. Biraz sonra, gittiği başka bir deniz kasabasında gördüklerinden bahsederler. Oranın beğendiği ve beğenmediklerini anlatır.
Dediğim gibi. Yazın bir başka bir sahil kasabasına gitmesi Silivri’ye bıkmış olduğunu da göstermez. Çünkü, Silivri bıkılacak ve terk edilecek bir yer değil.
Başka yerlere gitmeleri, başka denizlerde yüzmeleri, değişiklik isteğidir. Tatil yapmak isteğidir. Yeni, yerler görme isteğidir. Ve, en önemlisi de. Tatil için, tatilde dinlenmek için, mekan değişikliğinin şart olduğunu bildiklerindendir.
***
Evet. Silivri’nin denize açılan çok geniş bir sahili var. Selimpaşa’dan başlayıp Gümüşyaka’ya kadar olan alanda İstanbul’un tüm ihtiyacını karşılayabilecek kadar geniş bir alan…
***
Bahar aylarındaydı, ulusal düzeyde yayın yapan bir televizyon kanalında, denize girilip girilmeyeceği ile ilgili bir haber yayınlandı. İlgisiz, alakasız bir haberdi ve sorumsuz kişilerce yayınlandı.
Ve, Silivri’nin küçük bir alanını kapsayan olumsuz bir değerlendirmeye dayandırılan bir haberdi.
Silivri’nin kilometrelerce genişlikte alanı dururken bir kaç metrelik bir alanı üzerinden "denizin kirli” olduğuna dair algı yaratmak istemişti. Güya "Silivri Kumluk Mevkii” denilen yerde deniz kirliymiş.
Bir defa.
Biz, biliyoruz ki "Kumluk Mevkii” denilen yer çok geniş bir alan.
Ne olmuş, ne var da böyle bir haber yayınlıyorlar anlamakta güçlük çekiyorum. Sonradan öğrendik ki İBB’nin arıtma tesisleri için yapmış olduğu çalışmanın bulunduğu küçük bir noktayı ele alarak yapılmış o haber.
Oysa, yaz başında, Silivri’de denize, girilip girilemeyeceği üzerine, değişik yerlerden alınmış numunelere göre, ilgililerin aralıklarla açıkladıkları değerler çok,çok güzeldi. Ayrıca, denize girilen yerlerde gerekli uyarı levhaları var .
***
Söylemek istediğim. Silivri, her anlamda, İstanbul’un, çoluk çocuk ve günübirlik en ucuz tatil yapılacak ilçesi.
GARİP BİR DURUM
Seçim biteli bir ayı geçti. Ortada, henüz hükümet yok. Yok, dedimse hiç yok anlamında söylemiyorum, var tabii.
Adı "geçici”... Peki, geçici hükümet ne demektir?
Adı üstünde güvenoyu almamış kalıcı değil. Yani. Asıl hükümet göreve gelene kadar, işlerin durmaması için durumu idare edecek bir hükümet…
Peki. Şayet olmaz ise işler duru mu? Gayet tabii durmaz. Da, şu var.
Geçici hükümet kalıcı hükümetin yaptıklarını da yapamaz. Ayrıca, yapmamalı da… Peki bu geçici hükümet yapmaya yetkili mi? Gayet tabii ki yetkili. Öyleyse…
Neden yapamaz, sorun ne?
Gelecek Hükümete karşı "etik” olmaz. Peki. İşler şu an öylemi gidiyor, derseniz . Aldığım duyumlara göre, öyle gitmiyormuş. Yani, "Tıpkı, güvenoyu almış, kalıcı hükümet gibi atamalar” yapıyormuş. İşte. Etik olmayan da bu.
***
Bilinen kadarıyla, bu güne kadar, Cumhurbaşkanları seçimden en geç bir hafta sonra en çok oy alan parti liderine Hükümeti kurma görevi verirdi.
Gelenekler, görenekler bu yönde .
Peki. Neden vermedi?
Nedenini herkes biliyor.
İyi de… Yasal mı? Yasal. Ama…
Etik mi, derseniz? Gayet tabii ki bu da "etik” değil. Peki Cumhurbaşkanının, seçimde en fazla oyu almış parti liderine "Hükümeti Kurma” görevini neden geç verir? Onu da herkes biliyor. Da…
Genel kanı. AKP’nin tek başına iktidarını sona erdiren seçmene "muhalefetin beceriksiz” olduğunu göstermek ve erken seçimde de tekrar AKP’yi "tekrar tek başına” iktidara gelmesini sağlamak. Böylece de istediği gibi ülkeyi yönetme isteği v.s..
***
Koalisyon tartışmaları başladı.
Kim, kiminle, derseniz.
Mecliste Gurubu bulunan (4) Parti arasında tabi… İyi de. Görünen öyle mi? Değil tabi. (4) Partiye ilaveten bir de ortada Cumhurbaşkanı görünüyor.
Hatta sanki, en büyük "partner” o… O, "Efendim, ben öteki Cumhurbaşkanlarından farklıyım, ben seçimle geldim, beni halk seçti” diyor.
İyi de. Henüz Anayasa değişmemiş.
Ne yani. Cumhurbaşkanları dahil, herkes Anayasa değişene kadar ona uymak zorunda değil mi?
***
Kısaca. Garip bir durumla karşı karşıyayız…
NE YANİ, KASIT YOK MU?
Konu: AKP’nin ezici bir çoğunlukla (13) yıldır, tek başına iktidarında çözemediği bir sorun "TAPUSUZ KÖYLERİN TAPU SORUNU”.
13 Yıldır çözülmeyen bir sorun olduğunu görerek, sakın, çözümü "çok zor” bir sorun sanmayın.
Çözümü. Gayet kolay… Hem de, inanılmaz derecede kolay… İşte. Tam da o nedenden dolayı. Olayda kasıt arıyorum… İsterseniz. Nedenini açıklayayım… Bakın şimdi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde "TORBA YASA” diye bir çalışma yapılıyor. Ve, ilk defa bu iktidar döneminde başlayan bir yasama çalışması bu… İnanır mısınız? Bu çalışmanın dünyada örneği yok…
O nedenle de bu çalışmaya "doğru veya yanlış” demiyorum… Anladık. Peki "Nedir bu torba yasa?” derseniz açıklayayım. "TORBA YASA” yasa.
Onlarca hatta yüzlerce yasada değişiklik yapan, onlarca, yüzlerce maddeleri bir yasa içinde topluyorsun ve komisyonlardan geçirip meclise sunuyorsun. Yetmiyor. Ayni yasa içine, Mecliste, önergelerle ekleme de yapabiliyorsun. Sonra. Ayni yasayı, koca gün yorgun düşmüş muhalefet Milletvekillerinin çoğu uyurken, harala gürele ile sabahlara kadar çalıştırarak Meclisten geçiriyorsun.
İşte. TORBA YASA BU...
AKP bu yasadan bir sürü çıkardı.
Demem. O torbalardan birinin içine, Türkiye’de yalnız İstanbul ve Kocaeli’nde çözülmeden kalmış olan TAPU ve ECRİMİSİL sorununu katabilirlerdi veya Mecliste vereceği önergelerle ilave edebilirlerdi… Etmediler. Şimdi ben bunda kasıt aramayayım da ne yapayım?
BENDEN SÖYLEMESİ
Ramazan ayı boyunca devam ettiler. Hala da ediyorlar. İnanıyorum ki.
Yanlış yaptıklarını uyaran olmuştur.
Kurulan sofralarda tek başlarına oturuyorlar. İhtiyaçları vardır. Otursunlar bir şey demiyorum. Karınlarını doyurabilirler. O sofralar onun için kuruluyor ama sıra, sıra konuşma yapmalar filan. O ne öyle?
Orası parti toplantısı mı? Yoksa… AKP’nin mahalle toplantısı mı? Uyarıyorum. İlçe Başkanı istediği kadar "objektiflere poz” versin. Yapılan konuşmalar oradaki insanların canını sıkmaktan öteye gitmez. Benden söylemesi.
EN GÜZEL MANZARA
Silivri’de güneşin batışını seyretmek istiyorsanız ilk akla gelen "Tarihi Kale Park”. Manzara görmek için yarlar var. Boşnak Bahçe var. İstanbul tarafından geliyorsanız. Silivri Merkeze gelmeden Selimpaşa Mahallesine uğrayın isterseniz. Orada deniz,yeşil ve balıkla tanışın. Tekirdağ tarafından geliyorsanız veya, Çorlu tarafından.
Gümüşyaka’ya mutlaka uğrayın, derim. Ama. Ondan önce.
Karnınız açsa ve etin çeşitlerini seviyorsanız, Değirmenköy, Çanta ve B.Çavuşlu’da bir soluklanın derim.
Karnınız açsa. Doğal güzelliklere hayransanız. Çeltik, Seymen, Beyciler, Çayırdere, Sayalar, Danamandra, Sinekli’ye de uğramanızı tavsiye ederim. "Kafan dinlensin!.” istiyorsanız. Sinekli Sapağı’ndan ilerleyin.
Takiben, Çatalca sınırı olan Binkılıç yoluna kadar uzanın. Ayni amaç için. Kavaklı, Ortaköy üzerinden Çatalca Merkeze çıkana kadar yol üzerindeki mahallelere uğramanızı önerim.
Amaaa… Silivri Merkez’deki koy inanın güneşin batışını seyretmeniz için Dünya ölçeğinde bir güzellik...
VE NİHAYET
Cumhurbaşkanı Hükümeti Kurma görevini nihayet AKP Genel Başkanına verdi hafta içinde. AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’da, görevi alır almaz "koalisyon hükümetini kurmak için görüşmelere başlayacak” idi.
Ama başlamadı. Peki ne yaptı? "Bosna” turuna çıktı. Demek ki. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kurulmasından daha fazla ihtiyaç varmış. Önemliymiş.
***
Neyse… İsterseniz sadede gelelim .
Şimdi. Davutoğlu, "Hükümeti Kurma” görevi için ilk görüşmeyi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yapacak.
Nedeni , seçimden ikinci parti olarak çıktığı için. "Teamül” böyle.
Peki. İlk görüşme nasıl geçecek?
O gün neler görüşülecek?
İsterseniz hayalimizde canlandıralım... Önceden planlandığı şekilde .
O gün AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, birkaç parti yöneticisi ile birlikte CHP Genel Merkezi kapısına dayanacaklar.
Genel merkezin zilini çalacaklar.
Görevli kapıyı açacak ve hemen, Kılıçdaroğlu’nu arayacak.
Kılıçdaroğlu’da "Bekletmeden içeri alınması” talimatını verecek.
AKP Heyeti görevlilerle birlikte, Kılıçdaroğlu’nun mekanına intikal edecekler…
Kılıçdaraoğlu, gelenleri kapıda karşılayıp hoş beş edecek ve "içeri buyurmalarını” söyleyecek.
Ardından. İçerde ki oturma düzenine göre, herkes yerine oturacak.
Kılıçdaroğlu ne içersiniz? demeyecek.
Muhtemelen. "Niyetli olmayan varsa, ne alır acaba?” diyecek.
Heyette bulunanlar, ilk görüşmenin verdiği heyecan veya güven meselesinden dolayı, çok önemli mazereti olsa bile kimse sesini çıkarmayacak veya "teşekkür ederiz” diyecek.
Küçük bir ara ile. Mekan sahibi olarak Kemal bey "eh daha, daha nasılsınız?” diyecek. Bu defa Davutoğlu: "İyilik hoşluk” diyecek. Kılıçdaroğlu her birine ayrı, ayrı: "Nasılsınız” diyecek onlarda muhtemelen "Teşekkür ederiz, iyilik hoşluk” diyecekler. Neyse Kılıçdaroğlu, sonunda "Sebebi ziyaretinizi öğrenebilir miyim?” diyecek… Sözü, Başbakan ve ayni zamanda AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu alacak. Davbutoğlu, ilk olarak "bizi kabul ettiğiniz için arkadaşlarım ve partim adına teşekkür ediyorum” diyecek. Ardından "bu ziyaretin ilk olduğunu ve kendilerini de Genel Merkezlerine beklediklerini” söyleyecek. Ve, "fazla kalmayacaklarını, dolayısıyla müsaadelerini” isteyecek.
Söz sırası tekrar Kılıçdaroğlu’ndadır .
O da Davutoğlu’na dönerek "Geldiğiniz için teşekkür ediyorum ve nazik davetinin yetkili kurullarımda görüşeceğini” söyleyecek. Bu arada. Kılıçdaroğlu’nan aklından başka şeyler geçer.
İçinden "sunulan bu tekliflerin bir üst makamın onayından geçip geçmediğini "sormak geçer ama Davutoğlu’nun nazik sözleri aklına gelir o nedenle "sorusunu” ikinci görüşmeye kadar erteler. Aslında, ayni düşünceler Davutoğlu içinde geçerlidir. O da içinden "Cumhurbaşkanının vesayetinden rahatsızdır ve inşallah böyle bir soru gelmez” der.
***
Ve, AKP Genel Merkezinden, CHP Genel Merkezine kadar taşınan o "koalisyon önerisini içeren teklif dosyası CHP Genel Merkezindeki görevlilere teslim edilir. Bu arada içerde Basın çalışanları vardır. O nedenle.
Belge olması açısından, herkes yüzünü kameralara doğru döner ve "hafifçe tebessüm” eder.
Esas görüşme ikinci turda olacak sanırım.
İSTER İNAN / İSTER İNANMA
"Danıştay, Saray’ı çökertti”
Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılan Cumhurbaşkanı Sarayı’nın kaçak olduğuna dair kaçıncı Mahkeme Kararı olduğunu unuttuk.
(11/07/2015-Cumhuriyet)
GÜNE UYAN
"Haklı olduğunu bildiğin halde ondan tarafa çıkmazsan, korkaksın demektir.” (Konfiçyüs)