Recep Tayyip Erdoğan rahmetli Erbakan tarafından gençliğinde keşfedilip siyasete kazandırılan bir lider. Boy avantajı ve futbolculuğunun verdiği çeviklikle siyaset merdivenlerini beşer onar atladı, zirveye yerleşti. Atatürk'ün yıllar önce belirlediği tanıma tam uyuyor. “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim” diyen Türk'ün atası, yerini dolduracak ismi çok önceden işaret etmiş gibi. “Atatürk'ün yeri doldurulamaz” diyen sahtekarların, Atatürk'e hakaretten yargılanması gerekir. Son cümleyi anlamayan ahmaklar için ayrı bir yazı gerekiyor. Bu günkü konumuz bu değil.
Erdoğan'ın hayatında “her şerden hayır çıkar” sözünün örneği çok fazladır. Erbakan'ın önünü açması ve desteğiyle İstanbul İl Başkanlığına kadar yükselen Erdoğan; ittifakla girilen seçimde kazandığı vekilliği, tercihle kaybetti. Kazanmasına hiç ihtimal verilmeyen İstanbul Belediye Başkanlığı, Siirt'te okuduğu şiirle son buldu. Yıllarını verip iktidar yaptıkları partileri 28 Şubat sürecinde kapatıldı. Vekil olsa belediye başkanı olamazdı. Şiir okuduğu için hapse atılmasa, yaptığı hizmetler nedeniyle belediye başkanlığında Gökçek'le rekor denemesine girişirdi. On beş yıl tek başına iktidardan sonra gelecek için başkanlık sistemine geçmek, nasipse başkan olmak var. Hayır gözükenler gerçekleşseydi, Karamollaoğlu'nun vekili olarak veya belediye başkanı kalmak vardı. Bu hayat çizgisini derinlemesine incelemek benim boyumu çok çok aşar. Uzmanlarına ve alimlere bırakıyorum. Ben başlıklar verip, hafızalarınızı tazeleyip, düşündürmek istedim sadece.
Halkın adamı olmak, halkın diliyle konuşmak, halkın desteğini alabilmek ve de en önemlisi ‘hak adamı' dendiğinde en iyi örnek Erdoğan'dır. Bu özellikleri nedeniyle en yakınları ve en yanındakilerin ihanetine rağmen halkın desteği hep artarak devam etti. Yürüdü, millet yürüdü ardından. Darbeye dik durdu, bir davetiyle milyonlar sokağa döküldü. İkinci bir Mısır olmamız milletimizin basireti ve iradesiyle engellendi.
Tüm yayılan korkulara, estirilen diktatör ve faşist havalarına rağmen; kimsenin hayat tarzına karışılmadı. İlk başlardaki şeriat gelecek yaygarası fos çıktı ve anlamını kaybetti. Türkeş'in “Bu topraklar 500 milyonu besler” tezine uygun davranıldı. Açıklandığında tepki çeken sigara yasağının zaman içerisinde ne kadar gerekli ve şart olduğu anlaşıldı. Sayacağım örneklerin çokluğu asıl mevzuya girmemi engellememesi için kesiyorum.
Son anayasa değişikliği referandumunda hatırlıyorum da birçok insan “yetmez ama Evet” demişti. Daha fazla özgürlük, daha iyi ekonomi, yargı, eğitim, emniyet, sağlık, yönetim vb. her şeyin en iyisini temenni eder bir yaklaşımdı. Zaman yapılan yasal değişiklik ve düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını ispatladı. Uygulayıcıların beceri ve başarısı en önemli etken. Artık Türkiye'de darbe olmaz diye düşünmeye başladığımız yıllarda kalkışma olabiliyor ve ordumun üçte biri hain çıkıyorsa yasaların ötesinde başkaca eksiklikler var demektir. Ehliyet ve liyakatin göz ardı edilip, meşru olmayan referanslarla görev verilen yetkililer vatana hizmet yerine gayri meşru makamlara biat etmeyi tercih edebiliyor.
Milletin her türlü desteğini ve teveccühünü almış bir Erdoğan “Hata yaptım Allah affetsin” deyip, “yalnız bırakıldım” diye haykırıyor. Herkes vekilleri ve bakanları suçlarken, onlar büyük bir pişkinlikle “Bize demedi” havalarında dolaşıyor. Yalnız bırakmak istemeyip, direnenler türlü vesile ve oyunlarla uzaklaştırılıyor. Ordu, emniyet, yargı, eğitim, partiler aklınıza gelebilecek her kurum ele geçirilirken kimse suçluluk duymuyor. Bütün partilerin FETÖ'yü yok edeceğiz iddiasıyla, FETÖ'cülerle omuz omuza ve dayanışma içinde referanduma gidiyor olmaları bize has bir özgürlük ve demokrasi anlayışı.
Referandumdan sonra bile aynı tas aynı hamam şeklinde bir düzenin devam edecek olması, torunlarımıza bırakacağımız en kötü miras olacaktır. Tüm değişiklik maddelerinin tartışmasını kendi vicdanında fazlasıyla yapıp kabullenmiş biri olarak yeter ama evet diyorum. Yaverleri bile hain çıkan, sürekli sızlanan, partisi ele geçirilmişken görmezden gelen bir cumhurbaşkanı istemiyorum. Darbesiz, terörden kurtulmuş, terör destekçilerinden arınmış bir Türkiye özlemi ile yeter ama evet diyorum.
%20'lik azınlığına bakmadan evet diyenleri denize dökmekten bahseden kudurganların safında olmaktan mahcubiyet duyarım. Evet de çıksa hayır da çıksa savunduklarımın tersini savunanları bırak denize dökmeyi, baş tacı yapmayı borç bilirim. En iyi fikirler zıddıyla beraber yaşayabilenlerdir. Soyadı Bozkurt olup, Konyalı olmayan Konya vekili; bırakın Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas'ı acaba ne yüzle Konya'ya gidebilecek? Hiç utanmayacak mı? Siyasi salon konuşmalarında alkış gazının ne kadar kötü sonuçlar doğurduğunun en kötü örneklerinden biri olarak iz bıraktı. Üzüldüm ve acıdım.
Işıklar aradı rehavet içinde olmadığını, çalıştığını belirtti. Doğrudur. Ben kamuoyundaki algıyı yansıttım. Belediye başkanlarının referandum konularında tarafsız olabilmesi konusunda mutabık kaldık. Silivri'deki Türkeş anıtı ve Türkeş'i anma programı bence yaptıklarının içinde en güzel çalışmaydı. MHP ve HDP tabanından destek alabilen yapısını kutluyorum. Tam Ak Parti'ye gerekli bir siyasi olduğunu düşünmekten geri kalamıyorum. “Ben de esnaf oğluyum, neden olmasın” diyerek Emirhan'a vereceği desteğe şimdiden teşekkür ediyorum. Bir kenara not aldım. Unutmam, unutturmam!
Rahmetli Türkeş'in mezarını Devlet Bahçeli de Erdoğan da ziyaret etti, dua okudu. Kılıçdaroğlu umursamadı. Önümüzdeki yıllarda ziyaretlerine devam eden liderlerin yanında Ak Parti il ve ilçe teşkilatlarınca da hatırlanmasını umuyorum.
Siz bu yazımı okuduğunuzda ben çok uzaklarda olacağım. Her seçim öncesinde yaptığımız gibi Ege ve Akdeniz'in havasını koklayacağım. İzlenimlerimi sizlerle paylaşamayacağım için üzgünüm. Referandumdan sonra daha güzel bir Silivri'de ve çok güzel bir ülkede buluşmak dileklerimle…
Ben yeter ama evet diyorum. Sizin hayırlarınız önünde saygıyla eğiliyorum. Hainlere, hainliklere pirim vermeden, birbirinize saygılı kalın.