İbrahim Çeşmecioğlu

YILDIZLARI VAR Kİ...

Hasretleri, incecik pelür kağıda yazılmış gibi yumuşak ve koygundu içlerinde..
Solmuş kirli giysilerinden sarkan mor, ıslak ellerini, meyve sandıklarını kırıp tenekenin içinde yaktıkları ateşe, titreyen dudaklarından üfledikleri acemi ıslıklarıyla uzatmışlardı. İki mor, iki büzüşmüş solucan gibi..
Küçük bedenleri bitkindi taşıdıkları büyük ve çirkin yükten!
Bitkindiler üfledikleri nefeslerinin yüklerine yetmemesinden!
Bitkindiler; titrek dudaklarından sese, sessizliğe, ıslığa dönüşen karbondioksidin, küfrün ve isyanın ritmini dokumasından!
Sonra içlerinden biri başını kaldırıp yıldızlara baktı. Neden hiç bakmamıştı ki gökyüzüne.
Islığının canını alır gibi aniden kesti! "Kimbilir" dedi, "kimbilir neden aklıma gelmedi ki."
Onların olmayan her şeyden çok, yıldızlar onlarındı.
Anladı sonra;
ellerini ateşe tutup ısıtırken içinin neden hep buz gibi kaldığını..

Bulanık, mırıl mırıl dudaklar..
Yarı açık, nemli kirpikler..
Damladı damlayacak saydam, tuzlu üzüntü..
Önceden; çok önceden:
Annesi beyaz, bembeyaz bir örtü içinde çenesi bağlı uyurken, komşu kadınlar gözleri yarı açık, ağızları yarı açık, mırıl mırıl bir şeyler geveliyorlardı. Bir yandan makası annesinin göğsüne koyup, öbür eliyle yanağına usulca dokunan kadın: "Annen yıldızlara doğru gidiyor şimdi. Merak Etme, siz gidene dek orada bekleyecek. Ve sonra bir gün hepiniz orada buluşacaksınız.. Hepiniz."
Yıldızlar ülkesi mi vardı ki?
Demek ki bütün anneler parlak sarı yıldız oluyorlar bir gün! Parlak sarı !!!
Binlerce anne gökyüzünde yalım yalım yanıyor!
Demek ki bir gün annesi oraya gidenler, gökyüzüne bakıp onun türküsünü duyuyorlar!
Yıldızlar böyle yanarak tükenirler mi;
yıldızlar türkü söyleyerek?
Yıldızlar yalım yalım yanarak acıları mı yakarlar?
Acıları yaktıkları için mi çok ısıtırlar içimizi?

Beş kişiydiler..
Annesi yıldız olanlardılar..
Geriye kalan dördüne hemen yıldızlara bakmasını söyledi!
Kısacık, kesif, unutarak her bir şeyi;
Isındılar. İçleride..
Sonra suratlarına giydirilmiş mutsuz, sert görünümlü mask'ı yırtıp tenekenin içindeki ateşe fırlattı her biri. Yere, yıvışık çamurun içine beşi birden sırtüstü yatıp; ellerini yeryüzünün en güzel, en makbûl duasını eder gibi yıldızlara uzattılar. İşte şimdi… Şimdi kalplerinin köküne değin apaydınlık, sımsıcak oldular.
Onlar;
Ensestin, tecavüzün, dayağın, Uyuşturucunun, horlamanın, sevgisizliğin, umarsızlığın büyüttüğü;
Sokak çocuklarıydılar.

Not: Bu yazı ömürleri boyunca baharı hiç olmayan sokak çocuklarına adanmıştır. Kamuoyu ve bilinç oluşturması ümidiyle.

YORUM YAP