Silivri Belediyesi'nin gerçekleştirdiği son Yunanistan gezisine değinmemek olmaz. Birçoğunuz "İlhan bakalım ne yazacak?" diye bekliyorsunuz muhtemelen. Programın Kavala Valiliği ve Belediyesi ile ilgili kısmını buradaki Yunan gazeteci meslektaşım ile birlikte organize ettik. Geziye katılmamdaki en önemli neden de buydu. Etkinlik kültürel, sanatsal ve iki ülke arasındaki dostlukların geliştirilmesi adına atılan adımlar bakımından yararlıydı. Katılan meclis üyeleri, ilçe yöneticileri ile belediye personelin birbirini daha iyi tanıması ve kaynaşması açısından da önemliydi. Bazı asosyal şahsiyetlerin sosyal hayata adım atmasına da azımsanmayacak faydaları olmadı değil.
Gezinin maddi boyutunu katılanların bir kısmı bile algılamamış olduğunu görmek, katılmayanların anlamasını beklemenin beyhudeliğini ortaya koydu. Silivri Belediyesi'nin gerçekten ne ölçüde bir maddi sıkıntı içinde olduğunu bu gezi esnasında ben daha net gözlemleme şansı buldum açıkçası. Belediyenin çektiği maddi sıkıntılar bir yana meclis üyeleri veya yöneticilerinin aynı durumda olmasını gerektirmiyor tabi. Ben ne söylersem söyleyeyim bu konuda hükmünü verenler bildiğinden şaşmayacak ama masraflarını herkes kendi cebinden karşıladı. Başka bir beklenti ile iştirak edenler de zaten üzerlerine düşen hayal kırıklığını tatmış olmalı.
Sıkıntıları ve güzelliği ile renkli bir gezi oldu. Sonuçları itibariyle de Silivri'mize hayırlı olur inşallah. Kavala'nın eşsiz kent güzelliği, Selanik'in Atatürk'ün doğum yeri olmasından kaynaklanan derin anlamına şahitlik edip de yaşadığımız şehirde görmeyi hedeflememek, arzu etmemek imkânsız.
BALDÖKTÜ'DEN BAYAR'A TEŞEKKÜR
Hafta sonu açılışı gerçekleştirilen Şerife Baldöktü Anaokulu açılışı ile ilgili teşekkür kısmında bizden kaynaklanan bir eksiklik meydana geldi. Özellikle anaokulunun açılışında kendilerine yardımları bulunan Silivri Milli Eğitim Şube Müdürü Mecit Bayar'a Nurullah ve Şerife Baldöktü, ilgisi ve katkılarından dolayı teşekkür etti.
GELECEK PLANLARI MUHTEŞEM;
UYGULAMASINI
GÖREBİLECEK MİYİZ!?
Bir yandan Silivri Belediyesi kendi çapında, diğer yandan İBB ölçeğinde Silivri'nin kaderi çiziliyor. Geleceğine yön veren çalışmalar ara başlıkları ile belirleniyor. Hep güzel yönleri aksettiriliyor, servis ediliyor… Kimse Silivri için kötü bir şey temenni etmez, planlamaz zaten… Amaçlanan güzelliklerin hayat bulması, bunların Silivrililere rahat nefes aldıracağı zamanlara duyulan özlem giderek büyüyor. Bu kadar iyiliğimiz, yararımız için yapılan çalışma neticesinde Silivri neden halen bundan mutlu olamıyor!? Bir umutsuzluk, mutsuzluk almış başını gidiyor. Biz mi doyumsuzuz, yoksa vaat edilenler mi çok uzakta!? Umut tazelemesine ihtiyaç var anlaşılan!
BAŞKALARININ FİKİRLERİNE KULAK
Osman efendi, bir sabah müthiş baş ağrısıyla uyanır. İlaç aldığı halde geçmez. Bir-iki gün bekler, ağrı devam edince doktor çağırır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi'nin baş ağrısı azalacağı yerde artmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır.
Osman Efendi, Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesebilene servet vaat eder. Doktorların hiç biri ağrıyı durduramadığı gibi, sebebini de bulamazlar. Uşak halkı, birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi'yi, İstanbul'a karar verirler. İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olurlar. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır...
Görünüşe bakılırsa, Osman Efendi turp gibidir. Oysa, dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları, hayatını çekilmez hale getirmiştir. Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. Haftalarca hastanede kalır, onlarca profesör tarafından konsültasyon ve testler yapılır. Fakat yine bir teşhis konulamaz.
Artık yerinde kalkamayan Osman Efendi'ye ağrı kesici iğneler verilir ve son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, ailesi perişandır. ''Kader'' denilir, Uşak'a dönülür...
Osman Efendi, yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün hastanın keyfi yerine gelsin diye, Osman Efendi'nin eski berberi olan Berber Mehmet çağrılır. Berber yerinden kalkamayan Osman Efendi'yi traş ederken adamcağız derdini anlatır ve ''ölümü beklediğini'' söyler. Berber Mehmet, bir an düşünür. ''Bey'im...'' der, ''Sakın sizin burnunuz da kıl dönmüş olmasın?''. Bir bakar; ''Hah, işte...'' der, ''Kıl dönmüş...'' Osman Efendi'nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın, çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Osman Efendi'nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla, odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendi'nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Osman Efendi'nin kanayan burnuna, pansuman yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağa yatırılır.
Ertesi sabah Osman Efendi aylardan sonra ilk defa, rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın, sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını, doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.
Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, berber Mehmet'i yanına çağırır ve ona bir servet bağışlar.
Şimdi bu gerçek hikayeden çıkarılacak dersler;
1. Mehmet Efendiler'in fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.