"Düşündüğünüz her şeyi harekete geçirmek için kâğıda yazmak çok önemli. Onun için Kuran-ı Kerim'de de oku ve yaz vardır.” Cenk Sabuncuoğlu…
Öyle böyle biri söylemiyor adam Yaşam Koçu… Tek bunu söylemiş olsa çok takılmam da epey mühim şeyler anlatıyor, işin tuhaf tarafı da sizi ikna ediyor…
Aklıma bile gelmeyen, hiç mantığıma uymayan şeyleri bile doğru düzgün argümanlarla öne süren kişinin görüşüne, katılmasam veya hak vermesem bile saygı duyarım. İnsanları dinlemeyi çok seviyorum. (Bu yüzden şimdi okuduğunuz yazıyı ancak akşam saat 18.00 itibariyle kaleme alma fırsatım oldu…)
Öyle böyle biri söylemiyor adam Yaşam Koçu… Tek bunu söylemiş olsa çok takılmam da epey mühim şeyler anlatıyor, işin tuhaf tarafı da sizi ikna ediyor…
Aklıma bile gelmeyen, hiç mantığıma uymayan şeyleri bile doğru düzgün argümanlarla öne süren kişinin görüşüne, katılmasam veya hak vermesem bile saygı duyarım. İnsanları dinlemeyi çok seviyorum. (Bu yüzden şimdi okuduğunuz yazıyı ancak akşam saat 18.00 itibariyle kaleme alma fırsatım oldu…)
***
"Herkes konuşunca bir şey olmuyor ben yazınca ne oluyor ki!” diye anlamaya çalıştığım olay hakkında daha net fikir sahibi olduğum gelişmesini paylaşmak istiyorum.
Bir ‘denge' sorunum olduğunu kabul etmeye dünden razıyım da bu konuda beni eleştirenler kendi konumlarının farkına ne zaman varacak onu merak ediyorum. Partilerin bir sürü aday adayı var ya; karşılaştığımız insanlara soruyorum biri Metin, diğeri Hüseyin bir başkası Emrah diyor… Çok güzel ve olması gereken… Ancak dönüp sonra bana "Sen tarafsız ol” diyorlar. Tarafsız dedikleri mevzuyu biraz kurcalayınca, samimiyeti ilerletince onların savunduğu taraftan olmanız gerekliliği baskısı hafiften baş gösteriyor.
Tabi ki herkes gibi benim de bir fikrim var, kimin ne gerekçeyle nerede olması gerektiğiyle alakalı görüş belirtebilirim. Belirtmek zorundayım, işimin önemli bir parçasını bunlar oluşturuyor. Bunu ifade etmekte özgürüm hatta görevim, birilerinin dilinden düşürmediği ‘etik' mevzusu da onlardan çok beni bağlayan ve ilgilendiren bir hadise aslında. Kimse için değil, kendi mesleki onur ve gururumuz açısından korumak zorunda olduğumuz bir seviye.
Hata ettiğim bir konu var onunla ilgili geri adım atmaya hazırım; "Biz yazınca ne oluyor ki karar vericiler başka” diyordum… Değilmiş biz yazınca o bizim çok yukarıda ve yerelden kopuk gördüğümüz ‘karar vericiler' etkileniyor. Bu kadar kolay etkilendiklerini sanmayın. Seçiciler, kayıtsız, umursamaz değiller…
Düşünmeden, laf olsun, gündem yaratsın da ardı sıra kimler nasıl etkilenirse etkilensin umursamazlığı içinde hiçbir zaman olmadığımızı biliyorsunuz. Yine de gelişmelerin şiddetli etkisinde bunu göz ardı ettiğiniz anlarda, sorumluluk omuzlarında çok ağır bir yükken başkasını değil kendinizi düşünmeyi tercih ediyorsunuz.
Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yok… Bizim için gerçekten yok!
Adil Sirkecioğlu ile geçtiğimiz günler yaptığımız çoook uzun bir telefon görüşmesinde aktardığı tespitlerinden birinde "Aramızdaki fark sen yazdıklarının kimi üzüp üzmeyeceğini çok takıyorsun” dedi. Evet, yazılarıma konu ettiğim kişilerin birer insan evladı olduğunu, üzülme potansiyelleri bulunduğunu hesaba katarak görüş belirtme sınırlarını o kadar dar tutuyorum ki düşündüklerimi olduğu gibi yansıtamıyorum.
Sirkecioğlu'nun tavsiyesine uyup, "Kimin ne hissettiği ve düşündüğünü umursamadan” yazmam nasıl bir sonuç doğurur acaba…
***
Bugün adaylar hakkında bir şey yazmadığımı düşünmeyin. Aslında baştan aşağı onları yazdım. Artık anlayana. Ve kamuoyu yapıcıları ile ilişkileri üzerine bir ‘iç dökme' olarak görün ifadelerimi. Saçma sapan gerekçeler bulmanıza gerek yok, sadece yazılanlar üzerine kendinize yaptıklarınız ve düşüncelerinizle ilgili samimi olun. Bunu başaramıyorsanız, başaramadığınız her şey ile ilgili aynanın karşısında bir on dakikanızı geçirin. Yüzleşme!