Yazar Pınar Altuntaş

Zamanın Aynasında Unutulanlar

Günler, ince bir ip gibi ardımızda düğümlenirken, toplumun çehresinde birer çatlak gibi beliren hikâyeler hepimizin yüreğini yoklar. Sokakta bir çocuğun gözlerinden akan umut, bir diğerinin avuçlarında kaybolurken, acaba biz, zamanın aynasında kendi vicdanımıza bakmaktan ne zaman vazgeçtik?

Şehirlerin ışıkları parlıyor, ama gölgelerde bir karanlık var. Bu karanlık, evsizlerin kaldırım taşlarına bıraktığı izlerde, göçmenlerin ardında bıraktığı yitip giden kimliklerinde ve yoksulluğun sessiz çığlıklarında yankılanıyor. Oysa bu hikâyeler, yalnızca onların değil, hepimizin yazgısını belirleyen birer parça.
Toplum, bir zamanlar birbirine kenetlenen taşlardan örülmüş bir duvar gibiydi. Şimdi ise aramızdaki harç çözülmüş gibi. İnsanlar, komşularını selamlamaktan korkar; bir selamın ardında dahi bir çıkar arar oldu. Kalabalıklar arasında yalnızlığımızı gizlemek için telefon ekranlarına sığınırken, asıl ihtiyacımız olanın birbirimizin sıcaklığı olduğunu unutuyoruz.
Peki, çözüm nerede? Bir sözde mi, bir devrimde mi, yoksa küçük bir gülümsemede mi? Belki de her şey, birbirimizi yeniden duyabilmekte saklıdır. Bir çocuğun gülüşünü önemsemekte, bir yoksulun ekmek telaşını hissetmekte ve bir yabancının hikâyesini dinlemekte saklıdır.
Eğer yeniden bir toplum olmayı başarabilirsek, bu yalnızca kanunlarla değil, ruhlarımızı yeniden birbirine bağlayarak mümkün olacaktır. Çünkü bir halkı halk yapan, sadece ortak bir geçmiş değil, paylaşılan bir gelecektir. Ve bu geleceği yaratmak için bir adım atmak, aslında sadece bir insanın elini tutmak kadar kolaydır.
Zaman, unuttuklarımızı hatırlama zamanıdır. Birbirimizi anlamaya ve anlam kazanmaya başlama zamanıdır.

YORUM YAP