Silivri SİAD'ın düzenlediği toplantıya onur konuğu olarak katılan Türk tiyatro ve sinema sanatçısı Zihni Göktay, üstü kapalı politik göndermeleriyle konukları güldürürken düşündürdü.
Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği tarafından düzenlenen 2016 yılı genel toplantılarından sonuncusuna onur konuğu olarak katılan usta oyuncu Zihni Göktay, ülke sorunlarını mizahi bir dille eleştirdi.
“KEŞKE HERKESE SİLİVRİ'YE BU VESİLELERLE GELMEK NASİP OLSA”
Göktay'ın anlattıkları şöyleydi: “Saygıdeğer misafirler, değerli konuklar hoş geldiniz. Bu güzel gecede sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Beni buraya davet eden Silivri SİAD'a çok teşekkür ediyorum. Bu gece aranızda olmam için beni layık görmüşler. Keşke herkese Silivri'ye bu vesilelerle gelmek nasip olsa. Çünkü Silivri'ye başka türlü vesilelerle geliniyor. Allah ondan korusun, oradakileri de kurtarsın.
Ben bu coğrafyanın yabancısı değilim. Buralardan çok sık geçmekteyim çünkü ben 39 yıllık bir Tekirdağ damadıyım. Silivri'yi küçücük bir çocukken de biliyorum. Ben doğma büyüme Fatihliyim. Bizim mahallemizde yoğurt, “Silivri yoğurdu - Kaymak” diye satılırdı. Omuzunda tahta askılığı, kocaman tepsisi ile geçen amcalardan kaymaklı Silivri yoğurdu alırdık. Ben kaymağını çok severdim. Böyle güzellikler yaşadık.
Bir de Silivri'ye bu kadar kolay gelinemezdi. Sirkeci'den burunlu, austin marka, sarı ve krem renginde, üstünde “Silivri radyolu bizim arabalar” yazan otobüsler kalkardı. Yani bir otobüste radyo olması büyük bir lükstü. Silivri'ye gelecek insanlar iple bağlı olarak İstanbul simidi alır, oturdukları koltuğun yanındaki çengele asarlardı. Sirkeci'den Silivri'ye eski Edirne asfaltı üzerinden 2,5 saatte gelinirdi. Böyle Londra asfaltı falan yoktu. Hatırlamak isteyenler hatırlar, hatırlamak istemeyenler hatırlamazlar.
“ALLAH HERKESE ÖYLE YAŞAMA SEVİNCİ İÇİNDE YAŞAMAK NASİP ETSİN”
Hatırlamayanlar demişken ben 52 yıldır şehir tiyatrosu sanatçısıyım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarındayım. Emekli oldum ama istek üzerine tekrar döndüm. Bizim tiyatromuzda 65 yaşını geçenler için tenzilatlı bilet satılıyor. Ben de bir vesile ile gişeye gittim, davetlim var, onlara bilet alacağım. Gişeye 70 yaşını aşkın bir bayan gelmişti, kaportadan öyle görünüyor yani. Fakat tebrik ediyorum çok asil bir bayandı. Gişe memuru, “Efendim, tenzilatlı bilet kesiyorum 65 yaş üstüne” deyince, “Hayır, ne münasebet! Daha oralara var. Bana tam bilet verin” dedi kadın. Bizim gişeci öylece kaldı, ben de kaldım. Bravo dedim. Allah herkese öyle yaşama sevinci içinde yaşamak nasip etsin.
“SABAHLEYİN EVDEN HERKES HELALLEŞİP ÇIKIYOR”
Biraz önce sözlerime başlarken sehven, kusura bakmayın unuttum, geçtiğimiz günlerde menfur bir tecavüz sonucu hayatını kaybeden şehitlerimize Allah'tan rahmet, hastanede olanlara Cenabı Hak'tan şifa, kederli ailelerine de sabrı cemil ihsan etmesini yüce Tanrıdan diliyorum. Bunların tekrarından Cenabı Hak korusun diyoruz. Müthiş bir paranoya içindeyiz, sabahleyin herkes evden helalleşip çıkıyor çünkü ne zaman, nerede, ne olacağı bilinmiyor artık bu ülkede. Bu da geçer yahu diyoruz. İnşallah vatanımız bölünmez. Sloganlarda şehitler ölmez deniyor ama işte maalesef pırlanta gibi insanlar gidiyor. Bunun pardonu mardonu yok. Biz pardon demeye çok alıştık son günlerde. İstiklal Caddesi'nden cam düşüyor biri pardon diyor, hafriyat kamyonu iki kişiyi eziyor pardon diyor, mahkemede kravat takan hemen tahliye oluyor. Bu işler bu kadar ucuzladı. Ceza müessesesi işlemiyor.
“MECLİSTE VEKİLLERİMİZ KAVGA EDİYORLAR BİRİ ÇIKIYOR, “YAPMAYIN ARKADAŞLAR, BURAYI TİYATROYA ÇEVİRDİNİZ” DİYOR”
Ağrıma giden bir şey daha var. Siyasi parti temsilcileri de buradayken hazır, sizlerin huzurunuzda söyleyeyim. Ben 52 yıllık mesleğimde sanatçı arkadaşlarımla münakaşa ettim, münazara ettim, bir fikri tartıştım ama ne birbirimize bardakla su fırlattık ne birbirimize yumruk attık. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sayın vekillerimiz birbirleriyle kavga ediyorlar. Sonra biri çıkıyor, “Yapmayın arkadaşlar, burayı tiyatroya çevirdiniz” diyor. Benim mesleğime niye tecavüz ediyorsun ya? Hakikaten biz hiç yumruklaşmadık, su da fırlatmadık. 52 yıldır çok sevdiğim, eve hep ıslak fanila götürerek, alnımın teriyle yapmaya çalıştığım mesleğim için biri kalkıyor bunu diyor. Biz şimdi birbirimizle kavga etsek yapmayın arkadaşlar burayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne mi çevirdiniz diyeceğim? Karnım şişmesin diye bu vesileyle bunu da söylemiş oldum içim rahatladı. Sizleri böyle konularla üzmek istemiyorum.
DUAYEN TİYATROCU OYUN ANEKDOTLARINI PAYLAŞTI
Övünmek gibi olmasın meslek hayatımda dünyada bir oyunu en uzun süre oynayan oyuncu olarak Guinness Rekorlar Kitabına aday gösterildim. Lüküs Hayat operetine 1984 yılında başladım, ta ki 2012 yılında bypass ameliyatı geçirene kadar aralıksız oynadım. Rahmetli Suna Pekuysal ablamla oynadım. Sonra Suna ablamın rolünü Silivri Lisesi'nden mezun olan Şenay Saçbüker kardeşime verdiler. Çok yetenekli bir Silivri evladı. Onunla da oynadım. Çok enteresan anekdotlar var. Bunlardan birkaçını sizlere bu vesile ile anlatmış olayım. Kandırılmış bir adam olarak ikinci perdede tek başıma Allah Allah bu Lüküs Hayat çok aynalı bir yer diye konuşurken baktım seyirci gülüyor. Gülünecek de bir şey söylemiyorum, elimde not defteri hesap kitap yapıyorum. Acaba arkadan bir arkadaş hareket falan mı yaptı diye düşünüyorum, arkada kimse yok. Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nda müstahdemler kedi besliyordu. O kedilerden biri gelmiş perdenin arasından başını çıkarmış, ışıklar da gözünü alıyor, zavallı hayvan öylece bakıyor. Seyirci dikkatini ona vermiş gülüyor. Sahneyi kurtarmak lazımdı, doğaçlama olarak o anda zekâyı kullanıp bir şeyler yapacaksın ki dikkati kendi üzerine toplayabilesin. Ne yapayım, ne edeyim, kafamda tilkiler dolaşıyor. Gittim kediye, “Arkadaş sen yanlış yerdesin biz burada Lüküs Hayat oynuyoruz, sen Broadway'de Cats Müzikalinde oynuyorsun. Sen git oraya ben burada Lüküs Hayat'a devam edeceğim” dedim seyirciden alkış koptu. Kedi de korktu kaçtı.
Sonra efendim Kanlı Nigar'da oynuyorum. Oyun başlamadan önce cep telefonlarınızı sessize alın, flaşlı fotoğraf çekmeyin diye anonslar yapılıyor. Kanlı Nigar adlı orta oyununu oynarken oyunun bitmesine 10 dakika kala büyücü bir kadını rol gereği telefonla aramam lazım. Orta oyun olsa da sahneye post modern olarak koymuştuk. Yani oyunu günümüze uyarladık. Orada sahte bir cep telefonuyla falcı kadının telefonun çevirdim. Bir baktım birinci sıradan bir kadının telefonu çalıyor. Beşer şaşar. O kadar anonstan sonra hanımefendiyi niçin kapatmadınız telefonunuzu diye azarlayacak bir durumumuz yok. Seyirci bizim velinimetimizdir. Oyunun en enteresan noktasında bu yaşandı. Telefonlar erkeğin hep cebinde olur, bayanların da hep çantasının dibine kaçar. Kadın telefonu bulmaya çalışıyor, bir taraftan da ayıp oldu diye bana bakıyor. “Hanımefendi sizden çok özür dilerim. Ben Büyücü Madam Bombala'yı aradım, yanlışlıkla siz düştünüz. Siz telaş etmeyin kapatın ben Madam Bombala'yı tekrar arayacağım” dedim ve oyuna devam ettim. Böyle enteresan şeyler geliyor başımıza.
Bir gün de Fatih Tiyatrosu'nda oyundan çıktım, servise bineceğim. Ben hazırlanıp çıkana kadar fuaye dağılmış oluyor. Bir kadının bağırtısı var. “Sizde cep feneri yok mu? Bunu bulmamız lazım” diye müstahdemle kavga ediyor. Ben hallederim belki diye “Hanımefendi neye sinirlendiniz bana söyleyin” dedim. Kadın, “Sizin yüzünüzden! O kadar güzel oynadınız ki şiddetle alkışlarken alyansım parmağımdan fırladı koltukların arasına gitti. Arıyoruz bulamıyoruz” dedi. “Siz telaş etmeyin, yüzüğünüzü bulacağız” dedim. Fenerlerle aradık, süpürgelerle tarandı hanımefendinin alyansını bulduk. “Ayağınıza sağlık tekrar bekleriz” dedik meğerse hanımefendinin oyuna 7'nci gelişiymiş.
28 sene zarfında neler geçti neler. 60 bin kilometre turne yapmışım, 5 bin 250 temsil oynamışım, 5 tane kostüm 4 tane ayakkabı eskitmişim. Benim etrafımda kendi istekleriyle ayrılanlar hariç 134 kişi değişmiş. Aynı rolü ben devam ettiriyorum ama emekli olanlar var, Allah'ın emriyle aramızdan ayrılanlar oluyor. Onları rahmetle anıyorum. Bir tanesi Suna ablam. Birçok yere 7-8 kere gittik. Oyunu 14-15 defa izleyenler oldu. Ben daha devam ederdim ama ameliyattan sonra doktorlar yorucu bir oyunda oynamamamı istedi. Şimdi Cibali Karakolu ile Hissei Şayia diye bir evlilik komedisinde oynuyorum. Bütün Silivrili seyircilerimizi bekleriz. Başkanımızla görüştük inşallah 50-60 kişilik bir grupla teşrif edecekler. Seve seve karşınızda olmayı şeref addederiz. Suna ablamla ilgili anekdot anlatmak istiyorum. Kendisiyle 45 yıl gerek dizilerde gerek radyo tiyatrosunda gerek şehir tiyatrosu oyunlarında oynadım. Kendi ablamdan daha yakındı bana. Ataköy'de oturuyordu. Kemik hastalığı vardı. Halk arasında bambu olarak bilinen bir rahatsızlık. Her sene gittikçe biraz daha eğiliyordu. Bir gün Ataköy Galleria'da tabiri maruz görün, salondaki hanımefendileri tenzih ederim, patavatsız bir hanım, “Ah Suna hanım biz sizi eski Ayhan Işık'lı, Belgin Doruk'lu küçük hanımefendili filmlerden hatırlıyoruz. Kemik çerçeveli gözlüğünüzle cıvıl cıvıl oradan oraya koşturuyordunuz bu halinizi görünce çok üzülüyoruz acaba bunun bir çaresi yok mu, ameliyatla düzelemez misiniz?” diyor. Suna abla da, “Hanımefendi siz müsterih olun ben size olan saygımdan böyle dolaşıyorum” diyor.
Bir gün de, “Zihni, böbreğimde taş vardı düşmüştü ama tekrar nüksetti. Bu sefer böbreğimi alacaklar. Ötekiyle idare edermişim” dedi. Oyuna ara verdik, 1 ay sonra tekrar geldi. Aradan 3 sene geçti biz yine devam ediyoruz oyuna. “Zihni, kötü hissediyorum kendimi gittim safra kesemi almaya karar verdiler. Allah beni toptan almaya kıyamıyor taksit taksit öbür tarafa alıyor galiba” dedi. 3 sene sonra da vefat etti. Nur içinde yatsın.
Huzurlarınızda bu şekilde andığım için özür diliyorum, keyfinizi kaçırmamışımdır inşallah. Bu nazik günlerde biraz tebessüm etmenize yardımcı olayım dedim. Bu nazik davetinizden dolayı bütün Silivrililere çok teşekkür ediyorum. Hepinizi saygı ve sevilerimle selamlıyorum.”
Haber Merkezi